GÜNDEM

İktidardan cemaat yurtlarına 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi

HDP’li Başaran, KYK'nin toplam 552 yurttaki öğrenci kapasitesi sadece 84 bin 363 bin lira olduğunu belirterek, cemaat yurtlarına 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi ayırdığını söyledi.

Abone Ol

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasına kadın cinayetleri ve cezasızlık politikası ile başlayan Başaran, çocuk istismarı ve tecavüz faillerinin yargılandıkları mahkemelere ilişkin yayınlanan istatistiği hatırlatarak, bu oranın yüzde 45 olduğunu söyledi. Başaran, “Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz vakalarında faillerin yüzde 45’i tutuklanıyor” dedi.

Başaran, taciz ve tecavüz olaylarında faillerin serbest bırakıldığını belirterek, bu tablonun erkeklerin gücünü nereden aldığına işaret etti. Başaran, “Bağımsız olması gereken yargı, kadın düşmanı politikaları yürütürken iktidarın yargısı olduğunu apaçık bir biçimde ortaya koymaya devam ediyor. Bu ülkede kadınların ve çocukların güvenliğini sağlaması gerekenler ne yapıyor? İstanbul Sözleşmesini kaldırarak zaten zar zor işleyen şikayet mekanizmalarının tümünü işlevsiz hale getiriyor” diye konuştu.

‘YARGI DELİL BULUP TAHRİK İNDİRİMİ UYGULAMASINI MI BEKLİYOR?’

Başaran geçtiğimiz günlerde katledilen Pınar Gültekin’in duruşmasına işaret ederek, yargılanan Metin Cemal Avcı’nın erkeğin yanında yer aldığını belirtti. Başaran, “Göz göre göre kamera kayıtlarında da görüldüğü üzere Metin Cemal Avcı tarafından katledilmiş olmasına rağmen fail halen cezalandırılmış değil. Faile ceza vermek için daha neyi bekliyor acaba yargı? Bir yerden delil bulup ‘tahrik’ ya da ‘iyi hal’ indirimi uygulanmasını mı bekliyorlar? İstanbul Sözleşmesi etkin bir şekilde uygulanmış olsaydı Pınar Gültekin ve erkekler tarafından katledilen onlarca, yüzlerce kadın yaşıyor olacaktı” diye konuştu.

Başaran kadınların hergün şiddetle karşı karşıya kaldığını belirterek, “Dün Genç Kadın Koordinasyonu Üyemiz Ezgi Orak, Ankara’nın göbeğinde daha önce şahit olduğumuz pek çok vakadaki gibi gözaltına alınma iddiasıyla kaçırıldı. Bu gibi çetevari yöntemlerin merkezi haline gelen Ankara'da Ezgi Orak kaçırıldı, saatlerce kendisinden haber alınamadı. Ulaşmak istediğimiz bütün yetkililer, Ezgi’nin gözaltında olmadığını ifade ettiler” dedi. Kamuoyu etkisiyle bilgi alabildiklerini belirten Başaran sözlerine şöyle devam etti:


“Milletvekilimiz ve Eş Genel Başkan Yardımcımız Tülay Hatimoğulları’nın akşam saatlerinde evinin kapısında kendisini polis olarak tanıtan iki kişi vardı ve ellerinde silah vardı. Hatimoğulları, kendisinin milletvekili olduğunu söylemesine rağmen, kapıyı açması yönünde ısrarcı bir tavırları vardı. Kapıyı açsaydı ne olacaktı? Bu çeteler ne amaçlıyordu? Bu soruların tümüne iktidar ve yetkililerin cevap vermesi lazım. Biz kadınlar, bu saldırı politikalarıyla çete yöntemleriyle geri adım atmayız. Bizi tanımadıysanız tarihsel deneyimlerimize, mücadele geleneğimize bakmanızı bir kez daha tavsiye ederiz. Ama bu yöntemlerin hesabını soracağımızı da bir kez daha ifade ediyoruz.”

‘İKTİDARDAN CEMAAT YURTLARINA 173 MİLYON 704 BİN LİRA DESTEK BÜTÇESİ’

Başaran ülke gündeminde olan gençlerin ‘barınamıyoruz’ eylemlerine ilişkin de konuştu. Ülkede lisans, ön lisans, doktora öğrenci olarak geçen seneki rakamlara göre en az 8 milyon 700 bin civarında öğrenci olduğunu belirten Başaran, “Buna rağmen KYK’nin toplam 552 yurttaki öğrenci kapasitesi sadece 84 bin 363. İktidar bu sene için cemaat yurtlarına aktarılmak üzere 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi ayırdı. Öğrencilere desteği olan KYK burs ve kredisi yalnızca 650 TL. Buna karşılık en ucuz yurt fiyatı ise 800 liradan başlıyor. Kiralık penceresiz odalar 900 tl’den başlıyor” dedi. Başaran şöyle devam etti:

‘İKTİDAR PROTESTOCULARI TERÖRİZE EDİYOR’

“Pandemi sürecinde eğitimden koparılan kadın öğrencilerin barınma sorunları hala artarak devam ediyor. İktidar bu sorunları çözmek yerine ne yapıyor? Her zaman bildiğimiz yöntemler, terörize ediyor. Protesto eden öğrencilerin öğrenci olmadığını ifade ediyor. Tıpkı işçilerin işçi olmadıklarını söylediği gibi. Tıpkı emekçilerin emekçi olmadığını söylediği gibi öğrencilere de “sözde öğrenci” dediler. Onlara göre bu ülkedeki herkes sözde ama asıl sözde olan iktidar kendini bu kesimlere saldırının bir tarafı haline getiriyor. Hemen ardından protesto eden İstanbul ve İzmir’deki öğrenciler, müdahale sonucu gözaltına alındı, Dersim'de kadın öğrenciler bir gecede yurttan atıldılar. İşte bu, iktidarın gençlerle ilgili politikalarının en somut örnekleri olarak karşımızda duruyor.”

‘TOPLUMSAL KRİZİN EN FAZLA DERİNLEŞTİĞİ DÖNEM’

“Toplumda ekonomik krizlerin en fazla derinleştiği dönemde iktidar “her ilde neredeyse bir üniversite açtık” propagandasıyla süreci yürütürken maalesef devlet üniversitelerinde eğitim almak lüks haline geldi. Bir ailenin, bırakın birkaç çocuğunun tek bir çocuğunun bile üniversitede eğitim almasını sağlaması neredeyse Türkiye’nin bu koşullarında ve iktidarın yürüttüğü politikalarla imkansız hale geldi. Barınamayan öğrenciler isyan ediyor: “Bize yalnızca parklar ve banklar kaldı” diyorlar. Bu gençlerin çoğu, okula başlarken zaten KYK borçluluğu ile başlıyor. 650 TL veriyorsunuz sonra da ne iş ne güvence sağladığınız gençlerden bir de faiz koyarak bu parayı geri istiyorsunuz. Üstüne de yönetemediğiniz pandemi sürecinde hayata dönecek öğrenci sayısını hesaplamıyor ve bu öğrencilerin barınma sorununu çözmüyorsunuz. Bunları yapmazken ne yapıyorsunuz?”

‘Kadın Yoksunluğuna Hayır’ kampanyalarına ilişkin de konuşan Başaran, şöyle konuştu:


Antep’deydik. Antep’te kuru üzüm, ceviz, fıstık içi ayıklayan ve hiçbir güvencesi olmayan ama saatlerde parça başı terlik işçiliği yapan kadınlarla bir araya geldik. Kadın platformu ile bir araya geldik. Bu buluşmalarla gördük ki ülkenin neresinde olursa olsun kadınlar yoksullukla mücadele içinde yaşamını idame ettirmeye çalışıyor. Sadece bir, iki örnek vermek istiyorum yaptığımız ziyaretlerden. Gün içinde kadınlar 40-50 kilo üzüm ayıklıyor ama en nihayetinde günün sonunda hiçbir güvencesi olmayan kadınların elde ettiği para 20 ya da en fazla 30 TL. Yine gün boyunca bir çuval ceviz ayıklayan kadınların eline geçen para 10 TL, bir çuval fıstık ayıklayan kadınların eline geçen para 12 TL.”

‘KADINLARLA BULUŞMALARIMIZ DEKLERASYONU HAZIRLAMAYA ZORUNLU KILDI’

“’Kadın Yoksulluğuna Hayır, Kadınlar İçin Adalet’ kampanyamız kapsamında elde ettiğimiz veriler ışığında hazırladık. İşte bu buluşmalar bize bu deklarasyonun hazırlanmasını zorunlu kıldı. Kadınların eşit ve özgür yaşam haklarının her türlü güvenceye kavuşturulması, temsilde eşitliğin sağlanması için eşbaşkanlık uygulanmasının yaygınlaştırılması ve yerleştirilmesi dekorasyonda da ifade ettiğimiz gibi vazgeçilmez ilkelerimizdendir. Aynı zamanda kadınlara yönelik sistematik erkek şiddeti ve kadın cinayetleri ile mücadele edilmesi bizim bakımımızdan zorunluluktur. İstanbul Sözleşmesinin tek adam rejimi tarafından geri çekilmesine karşı yeniden geçerli hale gelmesini ve uygulanmasını, toplumsal cinsiyet eşitsizliği önündeki tüm engellerin kaldırılmasını önümüzdeki dönemin en acil adımları arasında saydık. Bizler HDP Kadın Meclisi olarak, gerek İstanbul Sözleşmesinin feshine gerek eşbaşkanlık sistemimizi suçmuş gibi gösterenlere karşı bir araya geldik.”

‘KADINLAR ÖZGÜRLÜK İSTİYOR’

Yine; hangi kimlikten olursa olsun, hangi siyasi partiyi savunuyor olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun kadınların ayrımcılığa maruz kaldığına tanıklık ettik. Kazandıkları paranın bile erkeklerle eşit olmadığını gördük, kadınların iş yükünden sonra bir de evde ev işleriyle uğraşmak zorunda olduğuna tanıklık ettik. Ve daha burada anlatamayacağımız tonlarca sorun ve sıkıntı ile boğuşuyor kadınlar. Ve kadınlar, iktidarın kadın düşmanı politikalarla ömrünü uzatmaya çalıştığının farkında. Kadınlar, AKP-MHP ittifakının uygulamalarından memnun değil. İşte deklarasyonumuzda da yer aldığı gibi kadınlar bu ülkede özgürlük ve eşitlik istiyor. Kadınlar, bu ülkede katledilmek istemiyor; kadınlar bu ülkede şiddete uğradıkları zaman erkeklerin cezasızlıkla ödüllendirilmesine itiraz ve isyan ediyor. Kadınlar bu ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğinin önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engellerin kaldırılmasını istiyor ve bunun mücadelesini yürütüyor; kadınlar bu ülkede siyaset yaptıkları için hapsedilmek istemiyor. Kadınlar bedenleri ile ilgili kararları kendileri almak istiyor; kadınlar bu ülkede sabahtan akşama kadar çalışma sonucunda güvenceli bir iş ve istihdam istiyor.

Kürt sorununun demokratik çözümünden eşit temsiliyete, ekonomiye kadar kadınların söyleyecek sözü olduğunu söyleyen Başaran Türkiye’de Kürt sorununun demokratik çözümüne karşı alınan cephenin kadın kazanımlarına karşı bir cephe olduğunu belirtti. Başaran şöyle devam etti:

“Çıkarılan her savaş amasız ve fakatsız en çok kadınları etkiliyor. Özellikle Türkiye’de Kürt sorununun demokratik çözümüne karşı alınan cephe; kadın kazanımlarına, kadınların eşit temsiliyet taleplerine karşı da alınan bir cephedir. Biz kadınlar Kürt sorununun barışçıl ve tüm muhatapları gözeten çözümünde ısrarcı olmaya devam edeceğiz. “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir” dediğimizde ilk gün ne kadar kararlıysak, bu mücadelede bu kararlılığı devam ettireceğiz. Kadın erkek eşitliğini fıtrata aykırı görenler, eşitliği kabul etmeyenler zannediyorlar ki kurumlarımızı kaparatak, bizi ekonomik kaygılara boğup yoksullaştırarak mücadelemizden geri adım attıracaklar. Bir taraftan savaş, bir taraftan rant politikalarıyla doğayı talan edenler, kadınları öylece seyirci kalacak zannediyorlar. Ancak kadınlar susmayacak, kadınlar bu erkek egemen tekçi rejimin karşısında mücadele etmeye devam edecek”

‘SİYASİ ROTAMIZI BELİRLEDİK’

Başaran deklerasyonla siyasi rotamızı ve önerilerimizi belirlediklerini belirterek, şöyle devam etti:

Ne yapacağımızı, nerede durduğumuzu, temel meselelerle ilgili yaklaşımlarımızı bu deklarasyonla ortaya koyduk. Ama bununla beraber mevcut Türkiye gidişatından çözüm arayanlara; demokrasi, barış, özgürlük ve aydınlık bir gelecek için talepte bulunanlara da yol gösterdiğimize inanıyoruz. Önerilerde bulunduk, çözüm perspektifi sunduk. Siyasetin bu sürekli çıkmazından bir çözüm önerdik. Bu deklarasyonla aynı zamanda Türkiye'nin mevcut gidişatından kurtuluşun ortak mücadele olduğunu, bunun birlikte hareket etme çağrısı olduğunu da ifade etmek lazım. Bu çağrı en başta Türkiye toplumunadır. Kadınlara, gençlere, yoksullara, emekçilere; demokrasi, özgürlük isteyenlere ve tabii ki muhalefet güçlerinedir. Açıkladığımız günden beri Türkiye’de tutum belgemizin çok ciddi bir karşılık gördüğünü mutluluk ve ilgiyle çok yakından takip ediyoruz. Şimdiye kadar birçok tartışma yürütüldü ve değerlendirmeler yapıldı. Bu tartışma ve değerlendirmelerden de memnun olduğumuzu ifade etmek lazım. Tutum belgemiz önemi doğrultusunda Türkiye toplumunda büyük bir yankı buldu. Bu tartışmaların bir çoğunun çözüme hizmet edeceğinin farkındayız. Türkiye’nin normalleşmesine katkı sunacağının, bu çıkmazdan çıkış için bir yol açacağının da farkındayız. Çünkü şu anda toplumun çözüm beklentisi ve talebi her yerden yükseliyor.

‘ÇÖZÜM GÜCÜMÜZDEN RAHATSIZ OLANLAR VAR’

“Deklarasyonumuza karşı gösterilen bazı tutumlardan gördük ki, bizim çözümüz gücümüz ve dengeleri etkileyen pozisyonumuzdan rahatsız olan; hala kaos ve çatışmada geleceğini görenler var. Buradan bu siyaseti yürütenlere de söyleyeceğimiz var. Yürüttüğünüz bu çözümsüzlük politikası her gün biraz daha sizleri çözmeye, toplumdan uzaklaştırmaya ve çökertmeye devam ediyor. Bu da deklarasyonumuzun aslında ne kadar etkili olduğunun, ne kadar yerinde çözüm önerileri getirdiğinin de göstergesidir. Ne yaparlarsa yapsınlar, bugün halen çözümsüzlükten, çatışmadan, saldırıdan, tekçilik ve baskıdan medet umanlar bilsin ki, Türkiye'yi aydınlık bir geleceğe taşıma hedefinden vazgeçmeyeceğiz. Çözüm kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğizi buradan bir kez daha söylüyoruz.”

Başaran deklerasyon ruhunu büyüteceklerini belirterek, “Bu konuda yapılan tavsiye ve dostane eleştirileri, farklı kesimler tarafından yapılan eklemeleri de çok kıymetli buluyoruz. Bunları önümüzdeki günlerde mücadelemizi güçlendirecek eleştiriler ve dostane tavsiyeler olarak görüyoruz. Bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki bu tutumumuzu Türkiye’nin bir tartışma ve yol haritasına ihtiyacı olduğunu görerek ortaya koyduk. Bundan sonra herkesin üzerine düşen sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini, bütün toplumun bu konuda üzerine düşen rolü yerine getirmesi gerektiğini söylüyoruz. İnanıyoruz ki, önümüzdeki günlerde bütün bu saldırıların karşısında kadınların ortak mücadelesyle, Türkiye’de yok sayılanların, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin ortak mücadelesiyle aydınlık bir geleceği kuracağız” dedi.