Halkların Demokratik Partisi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede ve Kobane Davası avukatları, ilk duruşması görülen Kobane Davasının seyrine ilişkin basın toplantısı düzenledi.
"Bildiğiniz üzere dün kamuoyunda Kobane Davası olarak bilinen davanın duruşması vardı" diyen Dede, "Sizler de yargılamayı başından sonuna kadar takip ettiniz ve bu Türkiye yargı tarihine bir utanç yargılaması olarak geçti. Bunca yıllık meslek hayatımızda karşılaşmadığımız bir mahkeme yönetim biçimiyle karşılaşmış olduk" ifadelerini kullandı.
'YARGIYI ETKİLEME SUÇU İŞLENDİ'
Böyle bir yargılama ortamı ile karşılacaklarını tahmin ettiklerini söyleyen Dede, "İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Fahrettin Altun ve iktidar yetkilerinin attıkları tweet ve verdikleri beyanları ile yargıyı etkileme suçunu çok açık bir şekilde işlediklerine tanık olduk. Sabahında duruşma salonda, bir ay önce yapılan duruşmada üslubu ve duruşuyla oldukça nezaketli, naif ve savunma hakkını oldukça gözeten bir hakim varken gece atılan tweetler sonrasında başlayan yargılamada bambaşka bir hakim ile karşılaştık. Aynı hakim çok sert ve alaycı bir üslupla hareket ettti. Sizler de tanık oldunuz bu tutum duruşma salonu dışında başlamıştı. Eş Genel Başkanlarımızın yapmak istedikleri basın açıklaması sizlerin önüne önce polis ve kalkanların sonra da polis minibüslerin dizilmesi ve polis araçlarının siren seslerinin açılmasıyla engellendi. Ancak birkaç dakika sonra hükümete yakın kişilerce yapılan basın açıklaması hiçbir engellemeyle karşılaşmadı" dedi.
'MAHKEME SALONU EMNİYET BİNASI DEĞİLDİR'
Selahattin Demirtaş'ın avukatlarından Cahit Kırkazak ise, "Dün mahkeme salonunda ısrarla "burası bağımsız mahkeme salonudur, bir kışla, emniyet binası değildir" dedik. Bağımsız bir mahkeme heyeti olması gerektiğini söyledik. Kolluk güçlerinin müdafilerin oturduğu yerden çıkarılması gerektiğini belirttik. Ancak mahkeme başkanının bizimle muhatap olmama gibi ısrarlı bir tutumu vardı" şeklinde konuştu.
Bir ay önceki mahkeme başkanından eser olmadığını söyleyen Kırkazak, "Mahkeme başkanı ve heyeti dün bize güvensizlik duygusunu aşıladı. Biz Türkiye gündemi belirleyecek HDP ve Kürt siyasetini tasfiyesi davasının, olabildiğince bütün gerçekleriyle kamuoyuyla paylaşma çabası içerisindeyken mahkeme başkanı kendisine olan güvenimizi sarsarak bize olan bu alanı daralttı. Açıklamaya çalışırken mahkeme başkanı bu alanı daralttı. Biz Ceza Muhakemeleri Kanunu gereği, mahkemede hazır bulunan kişilerden müdafilerinin mahkemede olmadan duruşmanın başlamayacağını aktardık. Ama Mahkeme başkanı ısrarla nezaketsiz ve saygısız bir şekilde bizi dinlemedi sırtını döndü. En nihayetinde avukatların içeri alınmaması durumunda duruşmanın başlamayacağı, mahkemede bulunması zorunlu olan müdafilerin bulunduğunu ve meslektaşlarımız gelmezse bizim de salonu terk edeceğimizi söyledik. Mahkeme başkanı deyim yerinde ise bize kapıyı gösterdi. Kapı açık diye bize yol gösterdi. Bu da mahkeme başkanının bir gün öncesinden yaratılmaya çalışılan kamuoyu algısından ne kadar etkilendiği gösterdi" dedi.
Kırkazak, "Bu davada siyasi olmaktan ziyade kaba bir iktidar müdahalesi, zorla bir iktidar müdahalesi gördük." ifadelerini kullandı.
'BUYRUN KAPI AÇIK'
"Dün Türk tipi başkanlık sisteminin yaratmış olduğu Türk tipi mahkeme sistemi ile karşı karşıya kaldık" diyen Figen Yüksekdağ'ın avukatlarından Veysi Eski, "Absürt, neresinden tutarsanız tutun, tutarsız bir mahkeme başkanı ve heyeti karşımızdaydı. Bizler salonu terk ettikten sonra mahkeme başkanı sürekli bir şekilde içerideki yargılanan arkadaşlarımıza “avukatlarımız olmadan biz yargılamaya devam etmeyeceğiz” dediğinde “buyrun kapı açık avukatlarınız gelsin” şeklinde nezaketsiz bi üslup takındığını duyduk" dedi.
'SEGBİS KAPATILDI, AVUKATLARIN SÖZLERİ KESİLDİ'
Mahkeme başkanının, mahkeme düzenini esasen kendisinin de sağlamadığının farkında olduğunu söyleyen Eski, "Görmüş olduğum kadarıyla düzen veya mahkemenin usule uygun yürütülmesi noktasında talimat almış gibiydi. SEGBİS kapatıldı, avukatların sözleri kesildi, buna rağmen kimlik tespitlerine devam edilerek sizlere asla söz vermeyeceğim, iddianameyi bugün okutacağım, diyerek başka bir motivasyonun olduğu belliydi. Yargılamanın yürütüldüğü yer, seçilen yerin bir yerleşkeden ibaret, bir kışlada bir cezaevinde olan bir duruşma salonunda görülmüş olması bu yargılamayı ‘özel’ yapan nedenlerden bir tanesi. Yine bildiğiniz gibi bu heyet HSK tarafından özel olarak atandı. Bu da yargılamayı özel yapan nedenlerden bir tanesidir. Özel yargılamaların da tarihte pek çok örneği vardır ve bu yargılamaların her zaman özel ajandası da olur. Yargılamanın kendisinden çok özel ajandanın nasıl işletileceği ile ilgili bir süreç olur ve bu süre kendi içerisinde takip eder." ifadelerini kullandı.
'MİKROFONLAR KAPATILDI'
Taleplerinin olmasına rağmen söz verilmediğini, mikrofonlarının kapatıldığını söyleyen Eski, "Ben ve meslektaşlarım bizden ziyade müvekillerimizin yani Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksakdağ’ın ayrıntılı red gerekçelerini belirteceklerini beyan ettik. Ancak bu talebimiz de oy birliği ile reddedildi, müvekillerimize söz hakkı verilmedi, bu talebimiz de ‘yazılı olarak sunmadığımız gerekçesiyle’ reddedildi" dedi.
'DEVLETİN MÜDAHİL OLDUĞU BİR DAVA'
Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, "Bu dava tipik bir suç ve ceza yargılaması değildi. Bu daha 6-8 ekim olaylarından 6 yıl sonra devletin laboratuvar ortamında hazırlanmış bir bir iddianame üzerine bina edilmiş. Bir çok gerçeğin çarpıtıldığı bir dava ile karşı karşıyayız. Bu davayı kritik kılan bir diğer unsur da devletin bütün kuruluşları ile resmi olarak müdahil olduğu bir dava" dedi.
Aydın sözlerini şöyle sürdürdü:
"Elbette ki bunu kabul etmeyeceğiz, direneceğiz sonuna kadar. Tüm argümanlarımızla, tüm yasal dayanaklarla bu hukuksuzluğa karşı direneceğiz. Bizim derdimizi avukatlar olarak bu davada vekiler ve avukatların sesi kısılmadan bir yargılama yapılması. Ama dün bunun tersine şahitlik ettik maalesef. Israrlı bir şekilde bu mikrofonlar bizlere ve müvekkillerimize kapatıldı.
'GERÇEK BİR YARGILAMA OLACAKSA...'
Bundan sonra ne olacağı konusunu elbette sizler de merak ediyorsunuz, bizler de merak ediyoruz. kendi doğal seyri içinde yürüyen bir yargılamaya dün tanıklık etmedik. Ulusal mevzuatı pozitif hukuku bile hiçe sayan, kendince hukuk oluşturmaya çalışan bir yargılama pratiği ile karşılaştık. Bizim 3 Mayıs’ta beklediğimiz, eğer gerçek anlamda bir yargılama olacaksa bizlerin ve müveklilerimizin seslerini kısılmaması. İstedikleri zaman söz söyleme, savunmaya yapma ve argümanlarımızı hem mahkeme hem de kamuoyu ile paylaşmak konusunda mahkemeden bir adım bekliyoruz. Doğru olan bu. Kanuna, hukuka uygun olan bu. Eğer bu şekilde bir yargılama olacaksa biz duruşma salonundaki ısrarlı tavrımızı her halükarda sürdüreceğiz. Bundan sonrası için de çaba harcayacağız. Mahkemenin kanunsuzluk konusundaki ısrarı devam ederse biz de meslektaşlarımızla ve müvekkillerimizle konuşup kararımızı sizinle paylaşacağız. Güzel bir söz var; söylenen her yalanla gerçeğe borçlanırız. Er ya da geç bu borç ödenecek."