CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “siyasette normalleşme”, diğer parti liderleriyle yaptığı görüşmeler üzerine konuştu. Özel, “Gezi meselesi Türkiye’yi hem içeride hem dışarıda çok ciddi sıkıntıya sokuyor” diyerek gerçek bir normalleşme için atılması gereken adımlar arasında Gezi Davası’nın olduğunu söyledi. “Türkiye normalleşmeye o kadar aç ve talepkar ki... Buna uyum sağlayan karşılığını alır, direnenler de bedelini öder” diyen Özel, siyasette normalleşme herkesin görevi olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘CHP, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde Yenikapı ruhuna iki üç hafta dayanabildi” sözlerine karşılık Özel, “ben Yenikapı döneminde partinin lideri değildim. Oraya da katılmadım. Ama Yenikapı ruhuna darbeye karşı olma, darbe karşısında pozisyon alabilme olarak bakıyorlarsa biz Yenikapı'ya gitmesek de 15 Temmuz gecesi tutumumuz belli” ifadelerini kullandı.
‘KOBANÊ DAVASI’NI YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ’
Gazete Duvar'dan Ceren Bayar’ın konuşan Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan normalleşme tartışması yapılırken Kobanê Davası kararlarını işaret ederek 'Normalleşme Kürtler hariç gerçekleşiyor' değerlendirmesini yönelik şunları söyledi:
“Böyle bir soru ya da tespit gayet meşru ama muhatabı ben değilim. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi eğer Kobanê Davası’na sessiz kalıp 28 Şubat Davası’na memnun olsaydı o zaman bu tespit yapılırken eleştiriye açık alanda biz de duruyor olurduk. Ama biz Kobanê Davası’nı 10 milletvekiliyle takip ettik. Kararın hukuksuz olduğunu vurguladık. Meseleyi yakından takip ediyoruz.
‘DÜNYADA EN YÜKSEK OYU ALAN, EN BÜYÜK SOSYAL DEMOKRAT PARTİYİZ’
5 Kasım Kurultayı’ndan sonra biz 31 Aralık günü bütün liderleri aradık. Kurultaydan sonra tebrik için AK Parti’den Abdullah Güler Grup Başkanı olarak aradığı için ben de Abdullah Bey’i aradım, “Grubunuzun yeni yılını kutluyorum” dedim. Yani normalleşme dedikleri meselenin ilk adımı 31 Mart’tan sonra 1 Nisan’da değil 31 Aralık’ta atıldı.
Ama 1 Nisan’da şöyle bir şey çıktı ortaya; Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti olma sorumluluğuyla artık eski tartışmaları tamamen bir kenara bıraktı. Bayramda bütün liderleri aradım, Cumhuriyet Halk Partisi'nden sonra en çok oyu almış olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin genel başkanından randevu talep ettik. Diğer siyasi partilerin liderleriyle görüşmelere başladık. Çünkü biz artık birinci partiyiz. Dünyada en yüksek oyu alan, en büyük sosyal demokrat partiyiz. Bize bir sorumluluk düşüyordu ve biz o adımı attık. Biz o adımı herkese atıyoruz. Ve bu adımın gerekçesi de birilerinin dediği gibi yumuşama falan değil. Normal bu zaten. Olması gereken bu. Yani siyaset diyalog kurmadan, merhabalaşmadan, birbirine küserek yapılamaz. Çünkü bize 17 buçuk milyon seçmen oy verdi.
AK Parti'ye 15 milyon seçmen oy verdi. Bu insanlar küs değiller, birlikte yaşıyorlar. Biz de küs olamayız. O yüzden de konuşacağız. Birinci parti olmanın sorumluluğu bunu gerektiriyor. Ana muhalefet partisi olmanın sorumluluğu da ortadan kalkmış değil. Çünkü geçen sene yürütme görevi Tayyip Erdoğan'a verildi. Ve ana muhalefet sorumluluğu da muhalefet etmeyi gerektiriyor.
'28 ŞUBAT’IN HALLOLMASINDAN MEMNUNUM, KOBANÊ’Yİ ELEŞTİRDİM'
Ben gidip görüştüğümde Sayın Erdoğan'la neler konuştuğumu kamuoyuna açıkladım. O görüşmenin maddelerinden biri olan 28 Şubat meselesinin hallolmasından memnuniyet duydum. ‘Doğru bir karar’ dedim. Ama Kobanê meselesini de eleştirdim. Eleştirmeye de devam ederiz. Atanmayan öğretmenler, düşük emekli maaşları o görüşmede gündemdeydi. Oralarda bir ilerleme yok. Muhalefet olma sorumluluğuyla miting yapıyorum. Ana muhalefet sorumluluğunu yerine getiriyoruz. Birinci parti olmanın sorumluluğuyla müzakere de ediyoruz, mücadele de ediyoruz. Zaten siyasi mücadelenin bir kısmı da müzakeredir. Yani bir şeyin nasıl yapılacağını veya bir talebi iletmektir. O talep yerine gelirse teşekkür edersiniz, yerine gelmezse de sert bir şekilde eleştirmeye devam edersiniz.
'NORMALLEŞMEDE EN ACİL KONU GEZİ'
Özel, gerçek bir normalleşme için atılmasını beklediği en acil adımın Gezi olduğunu söyleyerek, şunları belirtti:
“Gezi meselesi Türkiye’yi hem içeride hem dışarıda çok ciddi sıkıntıya sokuyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne gittim. Meclis’in Türk delegasyonunu ziyaret ettim. Başkanı da Sayın Türkeş (AK Parti Milletvekili Tuğrul Türkeş). Tam bir mutabakat içinde geçti görüşmemiz. Zaten kendisinin de süreci ortada. O yüzden Türkiye'nin hem dış politikada bu kadar zora girmemesi hem de bu büyük haksızlığın bir an önce ortadan kalkması için yakından ve umutla takip ediyorum.
Bunun yanında ekonomik olarak çok ciddi beklentiler var. Emeklilerden başlıyor; 7-8 alanda çok ciddi sıkıntı var. Asgari ücret, alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Çünkü veren örneğin tekstilde Hindistan'la yarışmaya çalışıyor. Yapısal sorunlar çok fazla. Örneğin yine dolar kuru; ihracatçı için çok düşük, vatandaşlarımız için çok yüksek. Ve büyük bir hayat pahalılığına dönüşüyor bu. Burada büyük açmazlar var. Bu açmazların çözülmesi için bu yapısal sorunlara yönelmek lazım. Devletin ekonomisini güçlendirirken bunu yoksulun sırtına binerek yapma tercihinden vazgeçmek lazım.
‘EKONOMİK MESELELERDEN SONRA ADALET ARAYIŞINA DA MUTLAKA YÖNELMEK GEREKİYOR’
Vergide adalet talebi var. Ben vergide adalet meselesini bugün kamuoyunda konuşulan pek çok konudan çok daha fazla önemsiyorum. Çünkü vergi adaletsizliği her şeyin başı. Yüzde 65 dolaylı vergi, yüzde 25 hepimizin maaşlarından işçilerin, emeklilerin ve memurların maaşlarından kesilen emekçilerin gelir vergisi, kalan yüzde 11 gerçekten vergi vermesi gereken, para kazananın ödediği vergi. Oysa ki tam tersinin olması lazım. Çok kazanan çok, az kazanan az vergi vermesi, kazanmayanın da vergi vermemesi lazım. Biz bir adalet mitingi yapacaktık, patlamalardan dolayı iptal etmiştik. Bu ekonomik meselelerden sonra adalet arayışına da mutlaka yönelmek gerekiyor.
'MÜCADELENİN KÖY KAHVESİNDE KARŞILIĞI OLMALI'
Bir özeleştiri yapacak olursak adalet talebinin şöyle bir yanı var; geçmiş dönemlerde biz adalet, demokrasi arayışını bolca dile getirip buralarda düzelme olmadan ekonominin düzelmeyeceğini savunduk. Bu çok esaslı bir tez. Ama köy kahvesinde karşılığı yok. Çünkü köy kahvesi diyor ki 'bunların anlattığı benim karnımı doyurmuyor'. Bu tezden vazgeçmeden adalet mücadelesiyle ekmek mücadelesini vergi adaleti üzerinden tartışmak gerekiyor ki adalet mücadelesinin köy kahvesinde karşılığı olsun, işçi servisinde de karşılığı olsun.
Bu iki konuyu beraber götürmek lazım. Sonuçta bir ülkede adalet yoksa, hak ihlalleri varsa ekonominin kötüye gideceği, gelir adaletsizliğinin artacağı bir gerçek. Bizim ulaşmak istediğimiz yerde, hedefimizde ekonomiler çok iyi, gelir dağılımı daha adil, liderler daha mütevazı, halk daha zengin. Ama Türkiye'nin son 10 yıldır yönünü döndüğü yerde liderler zengin, halk fakir, gelir dağılımı çok adaletsiz. O yüzden elbette hukuk ve adalet mücadelesinin bizi götüreceği yeri işçi servisine, köy kahvesine anlatmanın yolu ekonomik adaletsizlikle somut mücadele etmek.
‘TÜRKİYE NORMALLEŞMEYE AÇ’
MHP’nin normalleşmeyi engellemek istediğine dair iddalar hakkında konuşan Özel, “Birincisi siyasetin normalleşmesi hepimizin görevi. Devlet Bahçeli de randevu talebimizi olumlu karşılayarak gerekli adımı attı. Çünkü geçmişte Meclis Başkanı DEM'le görüşüyor diye randevu vermiyordu. Bize DEM'den önce Bahçeli'yi ziyaret etmemizi önerenler oldu. 'Asla' dedim. Böyle bir şey doğru değil. Bu sadece DEM'e oy verenlere değil Sayın Bahçeli'ye de büyük bir saygısızlık olur. Bir kandırma olur” diye konuştu.
“Herkes normalleşmede gereğini yapacaktır muhakkak” diyen Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yapmayan da başka bir ayrışma içine girecektir. Sayın Bahçeli randevu vererek ve çok sağlıklı bir müzakere yürüterek üzerine düşeni yaptı. Bu siyasetin normalleşmesi. Ama Türkiye normalleşmeye o kadar aç ve talepkar ki her şeyin normalleşmesini istiyor insanlar haklı olarak. Adaletsizliklerin normalleşmesini istiyorlar, ekonominin normalleşmesini istiyorlar. Devlet - vatandaş ilişkilerinin normalleşmesini istiyorlar.
MHP normalleşmeyi bitirebilir mi? Vatandaşa rağmen, vatandaşın talebine rağmen kimse bir şeyi bitiremez. Dışında kalan dışında kalır. Ama Türkiye'de normalleşme talebi varsa o devam eder. Vatandaşın böyle bir talebi olduğu görülüyor. Buna uyum sağlayan karşılığını alır, ödüllendirir; direnenler de bedelini öder.
'BAHÇELİ'NİN NORMALLEŞMEYİ ENGELLEMEK İSTEDİĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM'
Ben Sayın Bahçeli'nin bu niyette olduğunu düşünmüyorum. Ama Bahçeli'nin partisinde öyle odaklar ve sırtında öyle yükler var ki son dönemde ciddi şekilde zorlandığını düşünüyorum. O yüzden ben Sayın Bahçeli'nin bana sorduğu dört soruyu sorduran iki kişi üzerinden bir cevap verdim.
Ve MHP'yle ilgili bu süreçte memnuniyetim şudur; o iki kişiyi o iki kişiden başka savunan çıkmadı. Sahiplenen de çıkmadı. Hatta o ikisi keşke görev bölümü yapıp biri diğerini, diğeri onu savunsaymış. Hiç olmazsa partide kendilerini savunan başka birisi de olurdu. Siyasetin meşru zemini bu kadar şüpheyi, bu kadar illegaliteyi kaldırmaz. Taşıyamazsınız, taşıyamıyorlar.”
‘ARZU ETTİĞİMİZ ÖZGÜVENLİ SİYASETİN YANSIMALARI BUNLAR’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde Yenikapı ruhuna iki üç hafta dayanabildi” sözlerine ise Özel, şunları söyledi:
“Siyasetçiler bir tablonun varlığından memnunsa ve o tablonun içinde yer almak istiyorsa pembe bir gözlük takarlar ve kendi gözlüklerinden görürler, öyle gösterirler. Bu da siyasette liderlerin yapması gereken bir şeydir. Sayın Erdoğan bu yaşananları ve yaşanacakları olumluyor ve devam etmek istiyorsa, bunu 'Yenikapı Ruhu' diye tanımlıyorsa bu, onun tanımıdır, iyidir. Biz '31 Mart sonrası özgüvenli siyasetimizin bize yarattığı siyaset alanının gelişmesi' olarak nitelendiriyoruz bunu. Hep arzu ettiğimiz özgüvenli siyasetin yansımaları bunlar ve biz sonuç alabildiğimiz müddetçe böyle siyaset yapmaya devam edeceğiz.
‘15 TEMMUZ GECESİ TUTUMUMUZ BELLİ’
Ayrıca ben Yenikapı döneminde partinin lideri değildim. Oraya da katılmadım. Ama Yenikapı ruhuna darbeye karşı olma, darbe karşısında pozisyon alabilme olarak bakıyorlarsa biz Yenikapı'ya gitmesek de 15 Temmuz gecesi tutumumuz belli. Ama 15 Temmuz'daki bu duruşumuzla Cumhur İttifakı'nın bir parçası olmayız.
'MÜZAKEREYLE ÇÖZÜM ÜRETMEK KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL'
31 Mart'tan sonraki birinci parti olma sorumluluğu ve özgüvenimizle kimi anayasal çizgiye çekebiliyorsak veya kurduğumuz diyalog toplumda hangi sorunu çözüyorsa bundan gurur duyarız. Çünkü siyaset çözüm üretme sanatı. Bunu müzakereyle yapmak hiç kötü bir şey değil. Sandıktan aldığınız güçle yapıyorsunuz bunu.
‘KEMAL BEY'İN HAKKINI TESLİM EDELİM'
Şunu da hatırlatayım; Yenikapı ruhu hatırlatmasıyla Cumhurbaşkanı, Kemal Bey'i eleştirmiş. Ama 15 Temmuz'dan sonraki 15 günde yapılanlara bakarsan 7'nci günde OHAL ilan etti. Şimdi Kemal Bey'in hakkını teslim edelim. Dönemin Başbakanı Binali Bey telefon açtı Kemal Bey'e. Tesadüfen yanındaydım ve OHAL ilanı ile ilgili şu sözü kulaklarımla duydum; 'Biz destek veremeyiz. Müsaade edin Sayın Başbakan birileri de demokrasiyi savunsun' dedi ve OHAL ilanına CHP karşı çıktı. Ne oldu sonra? 'Üç ay bile sürmeyecek' dedikleri OHAL yıllarca sürdü. OHAL döneminde bir referandum, bir genel seçim yaptılar. Yani OHAL şartlarında genel seçim yapmaya tenezzül ettiler. Bunları not etmeden de 'Yenikapı ruhu'ndan Kemal Bey ayrıldı, Özgür Bey olsa kalırdı' denemez. Yani OHAL düzeninde anayasa değişikliği olsa Özgür Özel seninle birlikte konuşabilir miydi bunu?
‘BANA OY VERENLER MEVCUT ANAYASANIN İHLAL EDİLMESİNİ İSTEMİYORLAR’
“Önümüzdeki dönemde bir Anayasa referandumu ihtimali görüyor musunuz?” sorusuna ise Özel şu yanıtı verdi:
“Diyelim ki bir Anayasa masası kurduk. Benim oraya oturmamın hiçbir anlamı yok. 17 milyon 499 kişi ayakta kalır. Bana oy verenler 'bu şartlarda git anayasa yap' diye oy vermediler. 17 milyon 499 kişiyi ikna et, otursunlar. O zaman ben mecbur oturacağım zaten. Bunun şartları var. Bunun şartlarını ben ortaya koymuyorum. Bana oy verenler mevcut anayasanın ihlal edilmesini istemiyorlar. AİHM kararlarının uygulanmamasını istemiyorlar. Anayasa Mahkemesi'nin birinci derece mahkemesi eliyle hiçe sayılmasını istemiyorlar. Ayrıca bana oy verenler 10 bin lira emekli maaşı da istemiyorlar. 17 bin lira asgari ücret de istemiyorlar. Onları ikna etmeden anayasa yapamazsınız. Anayasa toplumsal mutabakat işi.
İş anayasa olunca; bu bir kişilik bir iş değil. 23 Nisan resepsiyonunda tokalaşmak, bayramlarda telefonlaşmak, bir kişilik bir iş. Liderlik işi. Karar vereceksin, yapacaksın. Ama anayasa yapmak 17 buçuk milyonluk bir iş.
'BENİM OLDUĞUM YERDE ÇEKİŞME TARTIŞMA OLMAZ'
Yerel seçimden birinci parti olarak çıkan CHP, Türkiye Belediyeler Birliği yönetimini belirleme imkanına kavuşması ve Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş arasında çekişme iddiasına karşılık Özel, şunları ifade etti:
“Belediyeler Birliği'nde başkanı biz belirleyeceğiz. Bundan önce AK Parti, MHP; başkanı belirleyip kimseyi yönetime almıyordu. Biz mümkün olduğu kadar ortaklaşacağız. Diğer partilere adil bir biçimde açacağız orayı. Sırf CHP'de değil Türkiye'deki bütün belediyeler için müthiş imkanlar var. Orayı çok iyi yöneteceğiz.
Benim olduğum yerde çekişme olmaz. Benim olduğum yerde tartışma olmaz. Gayet iyi bir şekilde o süreci yönetiriz. Yönetilmeyen süreçler krize dönüşüyor. Biz böyle bir krize sebebiyet vermeyiz.” DUVAR