IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirilen protestolar gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası devam ediyor.
Mezopotamya Ajansı'nın aktardığına göre Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmada, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Urfa Milletvekili Ferit Şenyaşar, DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra çok sayıda izleyici yer aldı. Bir kısım tutsak siyasetçiler, duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçiler ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlanan duruşma, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunmasıyla sürdü.
Savunmasına dördüncü gününde devam eden Demirtaş, 2015 Haziran seçimlerinin Türkiye’nin en kritik seçimlerinden biri olduğunu, cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılan Kürtler başta olmak üzere tüm kimlik ve inançların devlet ideolojisi dışında birlikte örgütlendiklerini ve HDP yüzde 13,2 oy oranı ile parlamentoya girerek herhangi bir partinin tek başına çoğunluğu elde etmesini önlediğini kaydetti.
Demirtaş, “O dönemde Türkiye siyasetini etkileyen yeni bir uzlaşı imkânı gerçekleşti. Toplumsal uzlaşı ve barış için gerekli olan bütün demokratikleşme adımlarının savunulduğu bir hat karşısında; milliyetçi-dinci AK Parti-MHP bloğunun neden kurulduğunu anlatmaya devam edeceğim. Çünkü hala iktidar davaya müdahale ediyor, algı yaratıyor” dedi.
‘HDP SÜRECİ DESTEKLEYEN PARTİYDİ’
Çözüm süreci ile Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini söyleyen Demirtaş, “Biz de HDP olarak bütün bu süreci destekleyen görüşmeleri destekleyen bir partiydik” dedi. Çözüm sürecinin devam ettiği süreçte Erdoğan’ın çözüme dair yaptığı kimi destek açıklamalarına da değinen Demirtaş, “Çatışma, uzlaşmadan ve öldürme yaşatmaktan daha kolaydır, biz zora talibiz’, ‘barış istemeyenlerin oyunu milletimizle bozacağız’, ‘her yıl belli sayıda şehit vermeyi büyük bedeller ödemeyi sineye çeken, kabullenen bir anlayış ne insanidir ne de vicdanidir’ ‘Kirli bir savaşın kazananı, şerefli bir barışın kaybedeni olmaz” şeklindeki sözlerini hatırlattı.
Demirtaş, şöyle devam etti:
PROTOKOL KOBANE OLAYLARINDAN SONRA İMZALANDI: Bu mesajları paylaşan Erdoğan aynı zamanda İmralı’daki görüşmeleri sıklaştırdı. 2014 yılındaki Kobanê olaylarının yaşanmasından sonra görüşmeler sıklaşmış ve benim de içimde olduğum heyetler görüşmelere devam ediyordu. Biz elimizden gelen gayreti sürdürüyorduk. Bir protokol üzerinde ısrar ediyorduk. İstanbul Dolmabahçe Saray’ında hükümet yetkilileriyle bizim de katılacağımız bir protokoldü. Bu protokol Türkiye’nin bir daha silahla, çatışmayla anılmayacağına dair bir protokoldü. O protokole bir kısım tepkiler gelirken, Türkiye genelinde olumlu karşılandı. 1984’ten beri Türkiye’de acılara neden olan büyük bir yıkım süreci kapanırken, siyaset öne çıkacak diye herkes seviniyordu. Bu süreçte HDP’nin çağrısı olmuş, hedef gösterilmiş ama buna rağmen bir komplo kimsenin aklına gelmemişti. Meclis’e ait bir sarayda açıklama yapıldı, bu öyle sıradan bir şey değil. Bugün terörist olarak suçladıkları bir parti ile hükümet ortak bir deklarasyon yayınladı. Biz tarafı değildik ama bütün o süreçte yer aldığımız için deklarasyonu Sırrı Süreyya Önder okudu. O toplantının ardından iktidar medyasında büyük bir coşku vardı, barış kutlamaları yapılıyordu.
SÜREÇ SİLAHLARIN DEVREDEN ÇIKARILMASI AŞAMASINA GELMİŞTİ: Aynı gün yaptığım açıklamada, ‘Bundan sonra atılması gereken adım, bir akil insanlar heyetinin İmralı’ya gidip nihai olarak kendisinden (Abdullah Öcalan) bir mektup almasıdır. Akil insanlar önünde Öcalan, PKK’ye silahları bırakmalarını ve bu çatışmaların bitmesi yönünde bir çağrı yapacak. HDP heyeti de olacak. Bütün o toplantı sonucunda çıkan tutanak da akil insanlar, devlet ve bizim tarafımızdan imzalanacak. Atılması gereken adım buydu. Ben de o gün bu açıklamayı yaptım. Hazırlıklarını tamamlayan herkese çağrı yapıyoruz’ dedim. Çünkü provokasyonlar var, süreç bozulabilir tedirginliği vardı. Bu işi hızlandırmak istedik. Ancak mutabakatın açıklanmasından birkaç gün sonra 22 Mart 2015’te Erdoğan şöyle bir açıklama yaptı: ‘Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum.’ Yaklaşık 22 gün sonra bu açıklamayı yaptı. Oysa 28 Şubat’ta Erdoğan, ‘Bu hasretle beklediğimiz bir çağrıdır’ açıklaması yaptı. Tabii ki bu çelişki kamuoyunun, hükümetin dikkatini çekti.
NE OLDU DA ERDOĞAN 22 GÜNDE FİKRİNİ DEĞİŞTİRDİ: Ne oldu da Erdoğan 22 günde fikrini değiştirdi? 7 Mart’ta Erdoğan’ın bir açıklaması daha var: 400 vekil verin bu iş huzurla çözülsün. 11 Mart’ta Erdoğan bir demecinde, ‘Öcalan’ın çağrısı önemlidir’ diyor. Hala mutabakatı reddetmiş değil. Bu arada 17 Mart’ta benim de ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ açıklamam olmuştu. Erdoğan’a da bizden önce Bülent Arınç cevap verdi ve ‘Erdoğan’ın haberi olmaması imkânsız. Kendisinin bilgisi dahilinde bu mutabakat yapıldı’ demişti. Erdoğan bu isimlerin üzerinde çalışmış, kimilerini reddetmiş, karşılıklı çalışmalar yürütülmüş ve en nihayetinde Erdoğan uygundur demiş. Fakat Erdoğan’ın sadece bir hamle kalmış olan süreci neden bitirdiğini biz hala bilmiyoruz. Deniyor ya Demirtaş’ın ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ açıklamasıyla süreç bitti. Bunda haklılık payı yok. Çözüm süreci Erdoğan’ı başkan yaptırmak üzere başlatılan bir süreç değil ki! Erdoğan ‘Biz zora talibiz’ demişti.
SANKİ DEVLET BİZE KPSS İLE 80 VEKİL VERDİ: AK Parti’nin önerdiği teklife karşı çıktık ve Meclis’te tıkandı. Ama bu önceki bir çalışmaydı. Çözüm sürecinde böyle bir çalışma olmadı. HDP’nin parti olarak seçimlere girmesi sonrası Erdoğan Dolmabahçe Mutabakatı ile akil insanlar heyetini tanımadı. O tarihten sonra Türkiye bir daha huzura kavuşmadı. Keşke cesur bir gazeteci çıksa da kendisine, ‘Bu kadar insani içeri attırdınız, her gün cenazeler geliyor. Acaba akil insanlar heyetini İmralı’ya gönderseydiniz ve Türkiye bambaşka bir yer olmayacak mıydı’ diye sorsaydı. Haziran seçimleri daha biz kazanmadan Erdoğan’ın fikrinin değiştiği bir döneme tekabül ediyor. 7 Haziran seçimlerinde HDP rahat rahat çalışma yürüttü’ diyor bazıları. Hatta bazıları, ‘Bu devletin size verdiği imkânı doğru kullanmadınız’ diyor. Sanki devlet bize KPSS ile 80 vekil verdi, biz de doğru kullanamadık.
ERDOĞAN’IN AÇIKLAMALARI NEDENİYLE ARAÇLARIMIZ TAŞLANDI: Sonrasında provokasyonlar yaşandı. 15 Mayıs 2015’te Tekirdağ’daki seçim irtibat büromuz 80 kişilik ırkçının saldırısına uğradı ve polisler hiçbir şey yapmadı. 18 Mayıs’ta Adana’da il binamıza bombalı saldırı düzenlendi. 4 partilimiz yaralandı. Aynı günde Mersin’de il binamıza bombalı saldırı düzenlendi. Şans eseri ölen ve yararlı olmadı. Mersin, benim miting yapacağım kentti o günlerde. Toplantı yapacaktık, iptal oldu. Benim de toplantıda olacağım yerde bir öncesinden konulmuş bomba patlatıldı. Bunu karşın hiçbir şekilde sağduyuyu elden bırakmadan insanlar galeyana gelmesin diye mitingde barış, kardeşlik çağrısı yaptık. Kitle çok öfkeliydi çünkü benim de dahil olacağım toplantıya suikast denemesi yapılmıştı. Ancak ben ‘geçtiğiniz her yerde herkese selam verin, uygunsa gidin çayını için ama en küçük bir tatsızlığa, provokasyona izin vermeyin. Bu bombayı patlatanlar bunu istiyor’ dedim. 3 Haziran günü Karlıova’dan gelirken uzun namlulu silahlarla seçim arabamızın şoförü saldırıya uğradı, failleri hala bulunamadı. 4 Haziran’da Erzurum mitingi öncesinde mitinge gelenlerin araçları ateşe verildi, seçim minibüsünün içerisindeki arkadaşımız diri diri yakılmaktan kurtuldu. 38 kişi yaralandı. Buna rağmen yine sağduyulu davrandık. Biz Erzurum’dan çıkana kadar tüm araçlarımız taşlandı. Biz o halde çıktık. Tarih 4 Haziran, seçimlere 3 gün var. Neden oluyor bunlar? Erdoğan’ın ‘terörist, Yasin Börü’nün katili’ açıklamaları nedeniyle oluyor.
KİMLER NELER YAPMIŞ BİR BAKIN: Biz de barış çağrıları yapıyoruz. 5 Haziran’da Diyarbakır mitingimiz vardı. IŞİD'in bombalı saldırısı oldu, ne çabuk unutuluyor? O gün ben sahnenin arkasında bekliyordum, konuşmak için çıkmak üzereyim. O sırada İdris Baluken sahnede konuşuyor. İçinde bulunduğum zırhlı aracı yerinden zıplatacak kadar büyük bir patlama sesi duyduk. İlk olarak kitleyi izdihama sürüklemeden ‘trafo patlamış’ denildi. Bir an önce beni oradan çıkarmaya çalıştılar, kabul etmedim. ‘Yüz binlerce insan oradayken nasıl gideceğim’ dedim. Araçtan indim, bir yandan da polis gaz atıyor. Nefes alamıyoruz. O gazın etkisiyle yaralılar nefes alamıyor. Tam bir vahşet ortamı... Benim bütün ailem miting alanında. Biz o ortamda en küçük bir taşkınlık olmasın diye sağduyu çağrısı yaptık. Kitleyi parti binasının önüne çağırdık ve orada açıklama yaptım. ‘Asla provokasyonlara gelmeyeceğiz’ dedim. Bombayı patlatan IŞİD'den araması olan ve bir gece öncesinde asker kaçağı olduğu belirlenen kişi.
PATLATMADAN BİR GECE ÖNCE GÖZALTINA ALINIP BIRAKILMIŞ: Bir gece öncesinde Diyarbakır'da bir otelde gözaltına alındığı ve serbest bırakıldığı öğrenildi. Bombayı patlatan kişi daha sonra Gar Katliamı’nı gerçekleştiren arkadaşlarıyla buluştu. ‘Mitinglerimizi iptal etmiyoruz, kitlemizi sandığa götüreceğiz’ dedik. Bir gün sonra İstanbul ve Van mitinglerimizi yaptık. O bombalı saldırılarla 1-2 puan oy kaybettik. Seçime 2-3 gün kala patlayan bombalarla bizi yan yana göstermeye çalıştılar. ‘Oylarını artırmak için mitinglerinde bomba patlattılar’ dedi iktidar medyası. Esra Elönü, ‘Demirtaş’ın sazı mı patladı’ diye tweet attı. Neler neler yapmadılar! Bizi bugün provokatör olarak yargılıyorsunuz da kimler neler yapmış bir bakın.”
HEPSİ DEVLET İÇİNDEKİ PROVOKATÖRLER TARAFINDAN PLANLANDI: Böyle bir ortamdan sonra dokunulmazlıklarımız kaldırıldı, böyle bir ortamda seçimlere girdik. Devletin bizzat organize ettiği bir süreçti. Aynı Çorum, Gezi, Maraş ve Kobanê gibi. Hepsi devlet ve devlet içerisindeki provokatörler tarafından planlandı. Faillerin hiçbiri yargılanmadı. Bize uygulanan hukuk buydu. Orman kanunlarıyla seçime girdik biz. HDP tahrik etti demesin kimse, tahrik edenler bugün ülkeyi yönetiyor. Hesap vermesi gereken iktidar, bizden hesap soruyor. Bütün bunlara rağmen hukuktan vazgeçmedik, hukuku savunduk.