Adnan Selçuk MIZRAKLI
“Senin gibi düşünmüyorum ama senin ifade ve düşünce özgürlüğün için canımı veririm.”
“Hukuk sadece yargıya veya devlete ait bir değer kavram yada kurum değildir. Toplum ve içindeki birçok yapı da hukuk inşa ederler. Kültürden, tarihten, inançlardan, vicdandan, erdemlerden beslenir, adaleti ve hakikati arar. Siyaset kurumunun da yazılı olduğu kadar yazılı olmayan bir hukuku ve değerler sistemi vardır. demokratik mücadele, değerler, düşünüşler, sorunlar, çözümler ve ilişkiler üzerinden uzlaşma yolları arayan siyaset çabalarıdır.”
“2013-2015 yarısı arasında evam eden çözüm süreci toplumda ciddi bir umudun belirdiği bir süreç olmakla birlikte diğer yandan AKP ile Fettullahçıların çatışma ve boşanma süreci olmuştu. Sürekli değişen iktidar içi dengelerin son kertesi de. 28 Şubat Dolmabahçe deklerasyonunun boşa çıkarılması ile sonuçlandırıldı. O tarhlerden itibaren retorik değişti; iyiler kötü, kötüler iyi, doğrular yanlış, yanlışlar doğru ve ne hikmetse suç olmayanla olan birbirine karıştı. Bu tarihten sonraki bütün önemli süreçler; seçimler, darbecik girişimi ve refarandumlar bir sonrasının ebesi menivelası olmuştu. Eskilerin deyimi ile antiparantez 1100 odalı saray inşa edildi ise tek adam rejimine giden süreç örülmeye başlanmıştı. Çıkılan yol yol değildi. Ancak ciddi siyasal şiddet ve zor politikaları ile sürekli illüzyon ve aldatma üretilerek, her gün her hafta toplumun farklı kesimlerinden gözaltılar, operasyonlar, tutuklamalarla toplumun korkutulması ve sersemletilmesi hedeflenmişti. Hatırlarsanız geçen sene bugünlerde yerel seçimlerin arifesinde giderek artan hayat pahalılığı ve yoksullaşma karşısında zararına da olsa güya tanzim satış merkezleri kurulmuş, damat tezgahın arkasına geçerek domates-biber satmıştı. Cumhurbaşkanı da dönüp millete “siz bir merminin fiyatını biliyor musunuz?” demişti. Demek ki artık mermi ekonomisinde olduğumuz ilan edilmişti.”
Bütün bu yukarıda yazılanlar 2019 yılının sonunda Diyarbakır 9. Ağır ceza mahkemesinde görülen yargılama esnasında söylediklerimin az bir kısmı, siyasilerin yargı süreçleri adil yargılama süreçleri olmadığı için girizgahı uzun siyasal siyasal değerlendirmeler alır. Nitekim (Netekim değil) yargılama soyut, hukuk dışı üretilmiş deliller, usul katliamları, 700 km öteden SEGBİS’le başlamasından bitişine ışık hızında 75 günde bitirildi. Bu seyir hemen hiçbir davada böyle işlemez iken kayyımlığın meşrulaştırılması için gerekliydi. Yandaş gazeteler, internet haber siteleri, televizyonlar haberleri algı yönetimi çerçevesinde sundu.
Yalan ve iftira tedavisi olmayan bir illet gibidir. Bir kere sigara içmek gibidir, ardında çoğu kez bağımlılık bırakır. Birinci yalan söylendiği için ikincisine, üçüncüsüne ihtiyaç duyulur. Tekil olarak insanlar bunu çok yaşamış olabilir ama iktidar yada bazen tarih yazıcılar buna yöneldiğinde bedeli ağır oluyor. TÜİK gerçekten saptığı için on milyonlarca insan arı-duru sonuçlarını yaşıyor, hayatın gerçekleri ile resmiyetin rakamları uyuşmuyor. Ya peki bizler üzerinde yalan ve iftira kampanyaları yürütülürken, bizler adeta kum torbasına çevrilirken amaçlanan, kazanılmak istenen neydi?
HDP’nin demokratik mücadelede ısrarı, sürecin gittikçe derinleşen bir otokratik faşizan rejime evrilmesi karşısında soğukkanlı, olgun tutumları bugünlere etkili miraslar bıraktı. Bizim uyarılarımıza karşılık çok cılız cevaplar aldığımızda bile bir an olsun duruşumuzdan, durduğumuz yerden, zorladıklara yerlere sapmadan, demokrasinin ilke ve değerlerini savunduk. Hiç düşündük mü ki 2015 7 Haziran’dan başlayarak AKP rejimini kimler, nasıl sarstı? Son olarak demokrasi için taktik oylarla demokrasi için ısrarcı olacakların hanesine can suyu, AKP-MHP bloğu için kibrit suyu yöntemi ile hem siyaset kurucu olduk hem de rejimin çatlaklarını ortaya koyduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük aşkım dediği İstanbul’u kaybettirdik. Bölgede çeyrek asırdır yaşadıkları ağır seçim yenilgilerini bir kez daha tattırdık.
Şimdi herkesin ülke için, yarınlar için, çocuklarımızdan ödünç aldığımız dünya için bir adım geri atarak, derin bir nefes alıp, soğukkanlılık ve sağduyuyla, samimi demokratlığın erdem ve aklıyla düşünme zamanı. İyi, doğru, güzel ve özgün olanı herkese layık görelim. Kötü olan ırkçılıktan, asimilasyona, polis devletine, militarizme, vesayete, otoriteliğe, cinsiyet ayrımına, doğa kırımına, yandaşçılığa, kayırmacılığa, yalana, talana, emek sömürüsüne karşı duralım. Magna Carta’mız olsun bunlar.
Biliyorsunuz, seçimlerle sağlanan erkler devre mülk tapusu vermek değildir. Her geçen günün toplum ve ülke için ağır sonuçlar çıkardığı hemen herkesin malumudur. Siyasal, sosyal, iktisadi ve ahlaki derin kaotik bir tünelde sıkışıp kalmış bir rejim var. Bütün ölçümler bırakın %50+1’i, %30-35 aralığında olduğunu gösteriyor. Zerre kadar demokrasi erdemi olsa seçime giderlerdi. Anlaşılan “kaybedecekleri çok şeyleri var.” Ve sigorta etmek istiyorlar. Bizler’de güne takılıp kalmadan yarınlara sorumlu tahkimatımızı yapalım. Bizler sıkılaştıkça karşımızdaki korkuyu büyüteceğiz. İnsan kazanacak, insanlık kazanacak, ülke kazanacak, dünya kazanacak. Bizler hazırız, ya siz?