Ülkeyi boydan boya kat eden, Doğu Anadoludan, Marmara ve Ege’ye kadar giden Kuzey Anadolu Fay hattı ile yaşanan acı kayıplar, ne kadar ciddi bir deprem tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu kanıtlamaya yeter. Tablo bu iken halen deprem olacak mı? ne zaman olacak? gibi sorular sorulması artık ayıplanması gereken sorulardır. Dünya var olduğu müddetçe depremler olacaktır.
İyisi mi; depremleri anlamak ve deprem tehlikesinin afetlere dönüşmesini engelleyecek zihniyet ve çalışmasını açığa çıkarmaktır.
Bu zihniyet dönüşümünü sağlamak için öncelikle doğru bir afet tanımını toplumun tüm kesimlerine kavratmak gerekiyor. Deprem bir afet değildir, deprem insanlar için ekonomik, fiziksel ve sosyal kayıplar doğurduğunda afete dönüşüyor, Yani afet, olayın kendisi olmuyor, doğurduğu sonuçtur. Deprem, doğanın kendi döngüsü içerisinde gerçekleşen varoluşsal bir harekettir, İnsanlar bu hareketi durduramaz, deprem oluşumuna engel olamaz, ancak; onun afete dönüşmesini engelleyebilir yahut zararlarını azaltabilir. Şayet depremi bir afet olarak değerlendirirsek, bu bizi kaderci bir bakış açısıyla, başa gelen çekilir misali afetlerden sonra geleneksel yara sarma çalışmalarının ötesine götürmez. İnsanlık tarihi, bunun sayısız örnekleri ile doludur.
Maalesef ülkemizde 1999 Marmara depremine kadar afet yönetim anlayışı, afetlerden sonra yaraların sarılması üzerine oluşturulmuştu. Gerek modern afet yönetimlerinin gelişimi ve gerekse de ülkemizde meydana gelen depremlerin acı tablolarından çıkarılan dersler ile afet yönetimine bütünlüklü bir yaklaşımla risk azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme gibi aşamalardan oluşan bütünleşik bir afet yönetimine evrilmiş bulunmaktadır. Bu afet yönetim anlayışının en belirgin özellği doğa, teknolojik ve insan kaynaklı tehlikelerin afete dönüşmesini engelleyecek olan risk azaltma çalışmaları olmaktadır. Bu kapsamda yaşam alanlarına dönük afet risklerini azaltma planları, yine toplumun müdahale kapasitesitesini artırmaya dönük afet müdahale planları yapılarak toplumun kapasitesini arttırmak hedeflenmektedir.
Risklerinin azaltıldığı, hazırlıklarının yapıldığı, bir tehlikenin afete dönüşme olasılığı çok azdır. Bu perspektifle bakıldığında tehlikelerin afete dönüşmesi bizlerin hazırlık düzeyiyle ilgili bir konu oluyor. Hazırlık düzeyiniz artıyorsa, tehlikenin afete dönüşme ihtimali azalıyor, yani ters orantılıdır, tek başına bu yaklaşım bile afet yönetiminin bireyden, aileden başladığına öğretici bir örnek oluşturmaktadır.
Aile içerisinde afet ve acil durum planı oluşturan bireyler, yaşadığı binaya, bina siteye, site mahalleye, mahalle ilçeye ve ile sinerji katarak değişim ve dönüşüme öncülük yapabilir. Böylelikle kapasitesi artmış toplum, afetlere daha dirençli bir hale gelmiş olur.
İkamet edilen konutun deprem dirençli bir yapı olması, zorunlu sigorta ve tamamlayıcı sigortalar ile teminat altına alındığı, ev içerisinde düşüp devrilme ihtimali bulunan eşyaların sabitlendiği, aile fertlerinin olası bir depremde nasıl davranması gerktiğini içeren bir aile afet planı yaptığı, kurtarma ve yardım ekipleri gelinceye kadar kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir acil durum çantasının hazırlandığı, aile fertleri tarafından tahliye ve toplanma alanlarının bilindiği bir aile, kapasitesi artmış, zarar görme ihtimali oldukça azalmış bir ailedir.
Dünyanın hiçbir yerinde büyük bir afet sırasında, hemen kısa süre içerisinde kurtarma ve yardım ekipleri afet zedelerin yanında olamazlar, bu mümkünde değildir. bu süreler ancak kısaltılabilir. Müdahale sürelerinin önemli oranda kısaltılması yerel dinamiklerin, yerel yönetimlerin kapasitelerini artırmakla mümkündür. Afetlerin sıklıkla yerel, bazen bölgesel bir olgu olması meramı anlatmak için öğreticidir. Merkezi bir afet yönetim anlayışı bünyesinde bürokratik hantallığı, refleks ve insiyatif geliştiremeyen yöneticileri barındırır. Bu ayrı bir değerlendirme konusu olarak bekleye dursun, biz kendi konumuza dönelim.
Afetlerde ilk müdahaleyi gerçekleştirenlerin, hemen orada bulunan komşu, akraba ve olaya tanık olanlar olduğu bir gerçekliktir. Doğru, bilinçli bir müdahalede bulunabilmenin yolu bu ve benzeri eğitimlerin alınmış olmasından geçer.
Afet bilinci ve farkındalık eğitimleri ile toplumun tüm kesimlerine ulaşmak, böylesi sosyal sorumluluk çalışmalarına dahil etmek, gönüllülük vb. çalışmalarına teşvik etmek, afet bilincini bir kültüre dönüştürmeye hizmet eder.
Toplumsal alanda birey ve ailelerin sorumlulukları bu ve benzeri tedbir ve önlemlerler olarak gösterilebilinir. Gelelim kamu kurum ve kuruluşların sorumluluklarına.
Kamu kurum ve kuruluşlar, bütünleşik afet yönetimi kapsamında hazırlanan gerek risk azaltma planlarının ve gerekse de, müdahale planlarının, (bana göre bu planlar, son derece gerçekçi ve uygulanabilir planlardır.) kurumlarına yüklemiş olduğu sorumluluğu içselleştirip bilince çıkarması kriz yönetim aşamasının sağlıklı yürütülmesini sağlayacaktır. Yakın zamanda ülke olarak yaşadığımız depremlerin ağır sonuçları bunu yeterince göstermiştir.
Bugün, Hakkariye ve bir takım illere yönelik uzmanların jeolojik veriler ışığında, bir gerilmenin olduğunu, bunun önemli bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğu uyarıları elbette ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Ülkemizin deprem gerçekliği, hiçbir uyarıya gerek kalmadan gerekli tedbirleri bir yaşam kültürü haline getirmemizi bizlere yeterince göstermiştir. Uzmanların uyarıları kamuoyunda sıcaklığını koruyorken, ilimiz üzerinden örneklendirecek olursak, örneğin, afet risklerini azaltma planının, çözüm ortakları olan kurumlara yüklemiş olduğu sorumluluklara ilişkin kısa, orta ve uzun vadede yapılanlar ve yapılacak olanlar planlanmış mıdır.? Sadece deprem değil kentin afetselliği ile ilgili risk azaltma çalışmaları kapsamında yapılan çalışmalar ne durumdadır. ?
Kentin yapı stoğu analizi ve kimliklendirme çalışması, alternatif ulaşım yolları, potansiyel kaya ve çığ düşme noktaları, heyelan bölgeleri, toplanma ve barınma alanları, sahra hastaneleri kapasitesi, iletişim ve haberleşme kapasitesi, beslenme ve barınma imkan ve kabiliyetleri vb. çalışmalar afet öncesinde önemle üzerinde durulması gereken konulardır.
Afet esnasına ilişkin, kentin müdahale kapasitesini arttırmaya dönük çalışmalarda hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir konudur. Zira, afetlerden hemen sonra kurtarma ve yardım ekiplerinin afet bölgesine ulaşması zaman alacaktır, afetin büyüklüğü, kapsamı, etki alanı, ulaşım yollarının durumu bunda belirleyici bir rol oynamaktadır.
En son 6 Şubat Kahramanmaraş Pazarcık merkezli ve 11 ili kapsayan deprem öğretici bir örnektir. Yaklaşık 13 milyonu aşkın nüfusu kapsayan bir bölgede büyük yıkımlar yaratmış bir depremden sonra müdahale çalışmaları kolay bir durum değildir. Bundan dolayı, yerel kapasiteyi arttırmaya dönük proğramlarla, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, halk teşvik edilerek gönüllülük projelerinde yer almalarının sağlanması, mümkünse mahalle bazlı destek gönüllü ekiplerinin oluşturulması, tüm kamu kurum ve kuruluşların kendi bünyelerinde arama ve kurtarma ile yardım ekiplerine destek olacak ekiplerin oluşumunu hızlandırmaları, kentin müdahale kapasitesine çok önemli katkı sunacaktır.
İl’de bulunan sivil toplum örgütleri, meslek odaları, sendikalar, öncelikle afet yönetiminin hangi aşamasında yer almak istediklerine karar verip, söz konusu aşama için kapasite geliştirme çalışmalarını yürütmelidir. Örneğin, insani yardım çalışmaları alanında faaliyet yürüten bir kurum, olası bir afet ve acil durum sırasında eş zamanlı kaç bölgede ve kaç bin kişilik çay, çorba, yemek dağıtma kapasitesine sahiptir, bu kapasiteyi daha da artırmanın yol yöntemleri geliştirilmelidir.
Yine, arama ve kurtarma alanında destek faaliyeti yürütmek isteyecek kurum-stk ların bünyelerinde oluşturacakları ekiplerin, enazından hafif düzey arama ve kurtarma ekipman donanımını sağlaması ve geliştirmesi önemli bir çalışma olacaktır.
Her nekadar zaman zaman kamu kurumları bünyesinde müdahale kapasitesini ölçme ve değerlendirmeye yönelik masa başı tatbikatlar yapılıyorsa da, bu tarz tatbikatların masabaşı olmasından kaynaklı yanıltıcı olma tehlikesi de vardır. Bu tehlike, kapasiteyi olan üzerinden değil, olması gereken üzerinden bir kurgu ile ele alınmasındadır. Gerçek kapasite ölçümü, mülki idare amirlerince, sabaha karşı saat 04.00 sularında özel kalem müdürlerinin bile haberi olmayacak şekilde S1 (seviye1) veya daha kapsamlı S2 (seviye2) den , afet ve acil durum alarmı vermesi ile ölçülebilinir ve ne kadar eksiklikler barındırırsa barındırsın öğretici yönü yüksek olur.
Uzun yıllar mesleğimden kaynaklı afet ve acil durumlarda arama ve kurtarma faaliyetleri içerisinde bulunan bir kardeşiniz olarak bu ve benzeri konuların tüm politik çağrışımlardan uzak, güçlü bir ortak payda duygusu içerisinde ele alınmasının kentlerimiz ve vatandaşlarımız için hayati derecede önemli olduğunu ifade ederek afetsiz güzel ve sağlıklı günler diliyorum. 10.01.2024
ilhan AKBAŞ
Yapı.yol.sen.üye.aktivist.