“Türkiye'de toplumun önceliği ekonomik refahtan çok inanç, kimlik ve kültürel değerlerini özgürce ifade etme ihtiyacı olmuştur. Toplumun demokrasi mücadelesi bu mecrada devam etmektedir.” *
Türkiye demokrasi kültürünü ekonomik refah üzerinden ziyade toplumun kendisini ifade etmesi ekseninde geliştirme perspektifinde sürmüştür. Dünya genelinde iki tür demokrasi türünden söz etmek mümkündür.
1-Doğrudan Demokrasi 2-Temsili Demokrasi. Doğrudan demokrasiye en yakın sistem İsviçre'de Kanton uygulaması örnek olarak verilebilir. Bunun dışında kalan diğer tüm demokrasiler ise temsili demokrasilerdir. Yani halkın seçimi ile iş başına getirdikleri milletvekilleri ile temsil edilmeleri olarak yerleşen sistemdir. Demokrasi hukuk devleti ilkesine dayanır. Hukuk devleti vatandaşın da yöneticilerin de hukuka bağlı olduğu sistemdir. Demokrasinin ilkeleri ise insan hakları ve özgürlüklerdir. Bir sistemin norm düzenine sahip olması o sistemi hukuk düzeni yapmaz. Sistem uygulamadaki hukuk işleyişine göre ya hukuk ya da kanun düzeni olarak telakki eder.
Türkiye’de Siyasal Sistem ve Yansımaları
Siyasi rejimlerin karakterini ülkedeki yönetim geleneği, siyaset ahlakı, siyaset kültürü, ekonomik yapı, buna bağlı olarak toplumun ihtiyaçları ve talepleri gibi faktörler belirleyici olur. Demokratikleşmeyi bir anda sabit bir yapının inşa edilmesi şeklinde değil, dinamik bir süreç olarak düşünmek lazım. Seçim sandığıyla tanışıklığı 150 yılı bulan ve 70 yıldır evrensel standartlara uygun serbest seçim yapan Türkiye demokrasinin işleyişi konusunda hala bocalıyor.
Türkiye’de baskıcı ve tasarımcı bir devlet anlayışı ekseninde sistem kurgulanmıştır. Bu bağlamda sistemin asıl iktidarları olan ordu, yargı ve idari bürokrasi ülke yönetiminde hakim olmuşlardır. “Türkiye 1961 Anayasası’ndan itibaren siyasal sistemi ikili egemenliği esas alacak şekilde kurulmuştur. Kurumlara ideolojik vesayet rolü yüklenerek sağlanmıştır. Sadece kurumsal vesayet değil, aynı zamanda ideolojik kural vesayeti de anayasal hükümlere yerleştirilmiştir. Seçilenlerin görev alanı ise bürokratik kurumsal egemenliğin kontrol altında tutulduğu egemenlik pozisyonları dışındaki alanlar olarak belirlenmiştir. Seçilmiş, iradenin ideolojik vesayetin kodlarıyla ve kurumlarıyla uyumsuzluğa düşmesi halinde seçilmişleri tasfiye eden uygulamalar devreye sokulmuştur” **
Böylece Türkiye'de bürokratik kurumsal egemenliği anayasal güvenceye kavuşturularak bu kurumlar sistem üzerinde her daim söz ve hâkimiyet sahibi oldular. Anayasal güvence altına alınan bürokratik yapı milli iradeye karşı bir kalkan olarak kullanıldı. Toplum ile devlet arasında bir bağ kurulamadı. Oysa ülkede etnik ya da sınıfsal bir sorun olmamıştır. Bürokratik kurumsal egemenliğine en bariz örnek Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi sürecinde yaşanan 367 garabeti ve TBMM 400'ün üzerinde oy alarak yasalaşması beklenen kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesidir. (Başörtüsü Serbestiyeti)
Rejimin Meşruiyet Gerekçesi:
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi meşruiyeti %50 artı bir oya dayanmaktadır, halkın iradesi çoğulcu esasa göre şekillenmektedir. Hükümet sistemi siyasi açıdan tek kişilik hükümete (seçilmiş başkan) teknik açıdan ise ekip hükümetidir. (Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar) Dolaysıyla bugün bakanlara siyasi teknisyen söylemi bu önermeden kaynaklıdır. “Siyasi teknisyen” bir politika belirleyici değil, bir politikanın sadece uygulayıcısıdır. Önlerine konulan politikayı emredildiği ve kendilerinden istenildiği şekilde uygularlar.” ***
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tecrübe edilmesi sonucu yeni sistemden beklenen ve sistemin gerekçesini oluşturan argümanlar boşa çıkmış oldu şöyle ki:
1- Yeni sistemde seçim öncesi ittifaklar zorunlu hale geldi çünkü hiçbir siyasal parti tek başına %50+1’ elde etme ihtimali bulunmuyor.
2- İki başlı sitemden (seçilmiş başbakan ve seçilmiş cumhurbaşkanı) çok başlı bir sisteme geçildi; bir tarafta bakanlıklar ve bakanlar var diğer tarafta bakanlıklara paralel külliyede “kurullar” var.
3- Ekonomide hiçbir veri parlamenter sistem döneminden daha iyi olduğunu göstermiyor.
Bir sistemin başarısı veya başarısızlığı bir takım parametrelere göre ölçülür. Bugün ülkede; siyaset, hukuk, yargı ve ekonomide ibre dip yapmış durumda. Toplumda kutuplaşma, siyasette ayrışma had safhada, hukuk güvenliği, yargı bağımsızlığı ve adaletin esamisi dahi okunmuyor. Ekonomik kriz her geçen gün derinleşerek yoksulluk kalıcı hale geliyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sadece politikalarda değil, yönetimde de istikrar sağlamamıştır. Dört yılda 8 bakan, 4 Merkez Bankası Başkanı ve 5 TÜİK Başkanı değiştirilmiştir.
Mevcut sistem birçok devlet kurumunun birikmiş müktesebatını yok etti.
Ülkenin gerekli insan kaynaklarına, finansal imkanlara, sanayi kapasitesine ve yüksek teknoloji ürünlerine sahip, uzun vadeli planlama yapabilecek bir siyasal sisteme ve güçlü bir yönetim biçimine ihtiyaç var.