Yıl 2025. Birileri hâlâ “Türkiye Yüzyılı” diyor. Ama o yüzyılın sayfalarına Hakkâri’nin adı yine yanlışlıkla düşüyor, ya bir facia haberiyle ya bir seçim mitingi vaadiyle.

Ben bu satırları, köy yoluna benzeyen bir şehrin“karayolunda” her virajda dua eden annelerin, geceleri çocuklarına battaniyeyi değil, sabah yola çıkacak bir ambulansın umut hikâyesini anlatan babaların dilinden yazıyorum.

Ben bu yazıyı, musluğundan çamur akan bir evde, içecek suyu olmayan ama madenleriyle dünya devlerini doyuran bir halkın adına yazıyorum.

Ve haykırıyorum: Hakkâri halkı artık kurban değil, tanıktır. Tanıktır bu ihmalin, bu suskunluğun, bu kör ve sağır düzenin.

Ey maden sahipleri!

Dağlardan maden çıkarırken, neden bu halk için bir umut ışığı olmadınız…
Yılda milyonlarca lira vergi rekortmeni oluyorsunuz ama o vergi, bu şehrin bir karış toprağına asfalt olamıyor.
Size şatafatlı plazalar yakışıyor da, size bir şehir hastanesi yaptırmak mı ağır geliyor?

Ey milletvekilleri!

Hakkâri’nin dağlarını sadece seçim zamanı hatırlayan sizler…
Meclis’te kime ne zaman Hakkâri-Van yolunu konu ettiniz?

Kaç kere bu halkın yaşadığı sağlık çilesini, eğitim eksikliğini, yollarındaki ölüm kapanlarını dillendirdiniz?
Ey sivil toplum kuruluşları!
Yılda bir konferansla, üç yardım kolisiyle “biz buradayız” demek kolay.
Ama siz neredeydiniz Hoşap deresinde bir araç yuvarlandığında?

Neredeydiniz Kelegom köprüsünde dua ederek geçen yaşlılar yürürken?
Ey kurumlar, bürokratlar, suskunlar!
Kaç kez alternatif yol için bir masa kuruldu, ama sonu ya ödenek yetersizliğine ya da “gündem dışı” kalmaya vardı?

Kaç imza attınız sadece yer kaplasın diye? Bir şehir bu kadar mı yalnız bırakılır?

Otogar yok!

Otobüs yok!

İçilebilir su yok!

Eğitimde son sıralardayız!
Hastane yok; olan da sevk merkezi gibi.
Yollar ölüm kapanı!
Kurumlar sessiz, yetkililer dilsiz, zenginler sağır!

Ama halk burada!

Bir halk, hâlâ sabırla direniyor.
Ama sabır, hizmetle taçlanmazsa öfkeye dönüşür!

Peki ne yapılmalı?

Yalnızca eleştirmek değil, yol göstermek de gerek. İşte o yol:
Derhal alternatif bir karayolu yapılmalı.
Bu yol artık ulaşım değil, bir ölüm tuzağıdır. Tüneller tamamlanmalı, yeni güzergahtaki projeler hızla hayata geçirilmelidir.

Hakkâri’ye modern bir otogar kazandırılmalı.
Ulusal otobüs firmaları Hakkâri’ye sefer düzenlemeli. Ulaştırma Bakanlığı bunun için teşvik mekanizmaları devreye sokmalıdır.

Tam teşekküllü bir şehir hastanesi yapılmalı. Van’a sevk edilen her hasta bu devletin utancıdır. Musluklardan akan çamur sona ermeli.
Şehirdeki içme suyu altyapısı baştan sona yenilenmeli, bu halkın temiz suya erişimi anayasal bir hak olarak güvence altına alınmalıdır.

Eğitimde dezavantaj kaldırılmalı.
Taşımalı eğitim sistemine yama yapmak yerine, öğretmenleri Hakkâri’ye kalıcı çekecek düzenlemeler yapılmalı. Eğitim kurumları güçlendirilmelidir.

Yerel kalkınma fonu oluşturulmalı.
Madenlerden elde edilen gelirlerin belli bir yüzdesi doğrudan Hakkâri’nin gelişimi için ayrılmalı. Bu şehir, kendi kaynağından beslenmeli.

Minibüsçü esnafına destek, rekabete denge getirilmeli. Onları yok saymak değil, yanına büyük firmaları getirerek halka kaliteli ve rekabetçi hizmet sunmak gerek.

Sonuç mu?

Artık “Hakkâri çok uzak” demeyin.
Asıl uzak olan sizsiniz! Vicdanlarınız, gözleriniz, kulaklarınız bu kente kilometrelerce uzakta.

Ama biz buradayız. Ve bu sefer sustukça ölen değil, yazdıkça dirilen bir halkız. Kalemimi Hakkâri’nin Zap Suyu’na batırdım, mürekkebim artık kan değil, haykırış!

Ve bu yazı, tarihin arşivine düşecek bir not değil; Sorumluların yakasına yapışacak bir manifestodur!