8 yılda 3 evlat iki gelin ve iki torununu kaybeden bir anne ve baba düşünün. Size acının rengini gösteremem belki ama acının düştüğü yüreklerin nasıl paramparça oluşunu anlatabilirim. Ani gidişler olur, evet hepimiz bir yerden sonra alışırız buna. Kimimiz ah çeker isyan eder kimimiz takdiri ilahi der unutup gideriz. Hayatın kanunu böyle değilmidir zaten. Sizlere Fırat Tez'den bahsedeyim biraz.
Hani deli dolu deyiminin tabiri caizse tam karşılığı bir adamdı. 3 yıl arayla iki kardeşini yeğenlerini iki yengesini kaybetmenin verdiği acıyla annesine babasına eşine ve iki kızına umut olmuştu. Ama kalbi yaralıydı onun. Güldüğünde bile yüreği sızlıyordu. Acısını dışa vurmayan içinde yaşayan geride kalanlar için suni bir gülümsemeyle hayata tutunmaya çalışan aslan gibi bir adamdı.
Keşke tanimasaydım da bu kadar içimiz acimasaydı.Yorgundu ve bitkindi kardeşlerinin acısına alışmaya çalışsada her geçen gün yavaş yavaş ölüyordu aslında. O kadar sağlam bir karakteri vardı ki gören herkes aslında çok mutlu olduğunu sanardı. Onu ağlarken görmeyi eminim hiçbirimiz görmemiştir. Fırat Tez dostluk ve kardeşlik kavramlarını kalbinin en derinliiğinde yaşayan acıyı bile umuda çeviren ve çevresindeki herkese neşe saçan yiğit bir insandı. Farklı bir yapısı ve ince bir zekası vardı. Onu çözmek onu anlamak için Fırat olmak gerekirdi. Küçük bir şehir gibiydi.
Acısı bol gülüşü imkansız olan kayıp bir kent gibi. Yıllardır bu şehirde uzakta sakin bir hayat sürmeye çalışsa da şansızlıklar hiç bir zaman peşini bırakmadı aslında. Çocukları için yeğenleri için ve gözleri hergün ağlamaktan kan çanağına dönmüş annesi için herşeye inat yaşamaya çalıştı. Espiri anlayışı çok ince bir insandı. Kimseyi kırmadan eleştirirdi. Herkesin sevgisini kazanmıştı. Onunla çalıştığım için onu tanıdığım ve hayatıma dokunduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum. Yürüyüşünü çok özleyeceğim canım abim. İsmimi bağırarak söyleyişini.
Hayatına dokunduğun her insanın dualarında olacaksın Fırat abi. Derin düşüncelerinde boğuldu bu şehir. Ağlamayı ezberlettin gidişinle Fırat abi. Seninle yazışırken imla kurallarına o kadar dikkat ederdim ki acaba hangi cümlede yanlış yapacağım diye ödüm patlıyordu. Sana Hoşçakal demiyeceğim Fırat abi çünkü sen böylesi bir gidişi hak etmedin. Çünkü sen gülüşlerimizi yarım bırakamazsın. Bu şehirden giderken bana demiştin ya Umudunu yitirme diye... Ben umudumu kaybettim Fırat abi sevdiklerimi bir bir kaybediyorum.
Geride bıraktığın acının annesi olan Hacı Teyze'ye mi yanayım, kalbi paramparça olmuş Yusuf amcanın ağıtlarınamı alışayım Özlem yenge'nin gülüşlerini çalan kadere mi isyan edeyim yoksa iki kızınla geride bıraktığın Efekan ve Evrim'in hayallerine mi tutunayım. Sen söyle Fırat abi çaresizliğin başka bir adı varmıdır. Bunca acıyı bu aileye reva gören yüce rabbim sen Fırat abiye, Deniz abi'ye ve kardeşten öte olan Oktay’ıma iyi bak ne olur. Geride kalanlara nasıl sabır verirsin bilmiyorum ama kopsun artık kıyamet....
Gülüşleri güzel adam bu şehrin insanları seni çok sevdi. Gözün arkada kalmasın. O çocuklar bu şehrin bütün insanlarının umudu olacak..
Seni unutmayacağız Fırat abi Deniz abi'ye Oktay'a Dilek yengeye Melike yengeye Elif'e ve Hazal'a çok selam söyle.... HOŞCAKAL GÜLÜŞLERİN EFENDİSİ CAN ABİM...