Demokrasi sadece belli aralıklar ile seçime gidilerek var olan bir sistem değildir. Demokrasi: Ülkede demokratik bir ortamın var olması, kurumların şeffaf ve demokratik bir biçimde işlemesi, insan haklarının ve özgürlüklerinin korunması, güçlü bir sivil toplumun var olması ve basın özgürlüğü olması halinde seçimlerden demokratik bir netice elde edilir.
Seçimin adil şartlarda yapılmadığı tespitleri görmezden gelinemez! Siyaset adil koşullarda yapılmadığı için, Türkiye’nin demokratikleşmesinin zorunlu olduğuna işaret ediyor. Ancak ne olursa olsun siyaset mevcut koşullarda yarışmayı zorunlu kılıyor. Şunu kabul etmek lazım AK Parti’de adil ve eşit olmayan koşullarda yarışmış ve iktidara gelmişti.
Türkiye bugün seçimli bir otoriter rejim inşa etmişse, muhalefetin siyasi sorumluluğunu da hatırlatmakta fayda var.
Milletvekili dokunmazlıklarının kaldırılması lehine oy verdikten sonra, Kürt siyasetçilerinin tutuklanması, Kürt siyasal alanının “mayınlı tarlaya” dönüşmesi muhalefetin eseridir.
Toplum değişim talebini irdelemeden, devlet ve siyasette güçlü olana, kendisine benzeyene ve güven duyduğuna yöneliyor. Dolaysıyla siyasetin ana muhalefet partisi parlamento dışında siyaseti son derece sınırlı alanda yapıyor ve değişik toplum kesimlerini siyasetle buluşturmuyor.
Sonuç odaklı siyaset siyasetin parlamento dışına da taşımasını gerektirir. Eğer siyaset sadece parlamento ile sınırlı tutulursa katılımcı demokrasiden söz etmek olanaksızdır. Sonuç için bildik ezberlerin dışına çıkmak gerekiyor. Siyasette yenilenme sadece parti kurul ve organlarında kısmi değişiklik yapmak değildir. Siyasette değişim öncelikle zihinsel, ideolojik, entelektüel yenilenmeyi zorunlu kılıyor.
Eski yöntem ve araçlarla, eski anlayış ve yaklaşımlarla toplumu ikna etmek zordur. Farklı söylem ve eylem geliştirmek icap ediyor. Toplum sosyolojisini doğru okumak anket ve rakamlardan daha gerçekçidir. Siyaseti muhalefet partileri açısından değerlendirecek olursak; HDP: Bu cenahta siyasi bir tıkanıklık yaşanmaktadır. Bu durumdan mütevellit tıkanıklığı aşmanın yolları aranmalıdır. Lider kadrosundan siyasi söylemine, ittifak çeperinden teşkilat yapılanmasına, aday tercihlerinden politik duruşuna, tepkilerden beklentilere, sorunlardan umutlara uzanan yolda, yeniden ve yeni bir yapılanmaya ihtiyacı olduğu çok açık.
CHP: İdeolojik dar kalıbından çıkarak sokağa inmeli, yoksul ailelerle temas kurmalı, insanların duygu dünyasına dokunmalı, insanlarla göz göze yürek yüreğe muhabbet etmeli. Makro politikalar yerine vatandaşa mikro politikalar anlatmalı. Orta Anadolu da oturan köylü vatandaşı ne AB normları, nede kadın erkek eşitliği çok sarsmıyor. CHP, toplumla güçlü bir bağ kurmalıdır
İYİ Parti: “Merkez sağ” parti mi yoksa “MHP’nin başka bir versiyonu mu” olduğu konusunda bir kimlik netleşmesine ihtiyacı var. ANAP ve Doğru Yol Partisinden boşalan merkez sağ seçmene hitap etmeli, yada milliyetçi, ülkücü kadroların ağırlık kazandığı bir versiyonda mı kalmalı? Ne yapacağı tercihi siyasi varlığına tekabül edecektir.
DEVA- Gelecek: Bu iki parti muhafazakar camiada güçlülük ve güven telkin etmiyor. CHP listelerinden seçime girmeleri mevcut güvensizliği pekiştirdi. CHP tabanına kendilerini kabul ettirmek yerine, AK Parti’den kopan seçmene hitap etmeyi esas almaları lazım. Bu tavır muhafazakar seçmen için bir fragmana dönüştürülmelidir. Popülist/ milliyetçi, ulusalcı cephe karşısında ülkenin ihtiyacı olan, demokrat, özgürlükçü, muhafazakar ve liberal sağ blok inşa etmektir.
DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Partinin mecliste ortaklıktan başlayarak çatı yeni bir parti kurmaları belki bu ihtiyaca cevap teşkil edecektir.
Demokrasi: “ Halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir.” (Abraham Lincoln, ABD Eski Başkanı) Türkiye’de seçimler devleti kimin daha iyi yöneteceğini belirleme işi olarak görülmez. Devleti kimin ele geçireceğinin hesabı olarak görülür. Demokrasimizin arızalı olmasının sebebi bu sığ anlayış olsa gerek.
Demokrasi ve insan hakları için mücadele etmek gerekir. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için hepimize görev düşüyor.