Kürt sorunun kaynakları, mahiyeti ve kapsamı tek faktöre indirgenemez. Sorunun çok katmanlı yapısı görmezden gelinemez. Bu nedenle sorunu tartışırken teşhisi doğru koymak lazım.
Kürt sorunun siyasi boyutları kadar sosyolojik boyutları da vardır. Bu sorunun toplumsal müzakere ve uzlaşmaya dayalı yeni bir bakış açısı ortaya çıkarabilirse çözülür. Meselenin demokratik yollarla çözülebilmesi için özgürlükçü bir bakış ve kolektif bir akla ihtiyaç vardır.
Silahlı çatışmaların çözüm getirmediği ortada duruyorken, en makul çözüm kuşkusuz silahlı aktörlere karşı siyasi-sivil aktörlerin desteklenerek cesaretlendirilmesidir. Siyaset ön plana çıktıkça, silah hak arama yöntemi olmaktan çıkacaktır. Sorunun çözüm ve çekim merkezi siyasi arena olmalıdır.
Türkiye’de Kürt sorununun iki farklı siyaset için kullanıldığı aşikardır. Biri otoriter siyasettir; Bu tarz siyaset Kürt meselesinin meşru siyasi zemini tahrip etmek suretiyle demokrasi çıtasını dibe çekmek için vesile yapılmasıdır.
Diğer seçenek ise; Kürt meselesinin hak ve demokratik alanını genişletmek ve toplumsal barışı temin etmek için kullanılan katılımcı ve özgürlükçü siyasettir.
Kürt sorunu bağlamında takınılan tavır ve izlenecek yöntem, otoriterliği tahkim edebileceği gibi özgürlüğe, kalkınmaya ve refaha giden bir yolda olabilir. Siyasetin devreden çıkıp silahların konuşmaya başladığı dönemlerde maddi ve manevi yıkım derinleşmiştir. Umut ve hayaller yıkıldığında şiddet keskin bir biçimde sürüyor.
Siyasette estirilen milliyetçilik fırtınası nedeniyle çözüm zorlaştıkça çıkmaza giriyor. Bu vaziyet Kürt meselesinde demokratik bir rotaya geçilmesini güçleştiriyor. Bu sorunun siyasi enstrümanlarla çözülmesinden yana tercihte bulunanlar zaman zaman ağır bedeller ödüyor.
Şiddet devam ettiği sürece şiddetten beslenenler konumlarını idame ettirebilecek mekanizmaları üretebilecek potansiyele sahipler. Çatışma sürecinin ağır maliyetlerini ödeyenler halkın tüm kesimleri oluyor. Ülke iktisadi, siyasi, sosyal ve hukuki olarak çok yönlü kayba uğruyor. Dolaysıyla toplumsal hayatı süresiz bir istikrarsızlığa mecbur ve mahkûm ediyor. .
Siyaset dili, ülke insanlarını bir araya getirecek idealleri öne çıkarmaya, ortak heyecan yaratmaya ve birleştirici-müteal bir zemin sunmaya yetmeli. Siyasetten Bize göre yanlış düşünen, hukuken suçlu sayılmaz.
Tehdit, dışlama, ötekileştirme sivil siyasetin dili değildir. Birlikte yaşamak engin, kucaklayıcı bir perspektif gerektirir. Şiddet ve terörün dili, genel olarak “Kürt sorununu” esir almış durumda. Şiddet ve terör çok kullanışlı, bundan birçok kesim besleniyor, servet ve statü sağlıyor.
Olgun bir ruhla siyasi fedakarlıklar yapmak kayıp olarak görünse de uzun vadede fedakarlığı yapana da ülkeye de büyük kazançlar sağlar.
…Özetle; Kürt meselesi bireysel ve toplumsal haklar meselesidir. Çözümü anayasa/yasalarda yapılacak değişikliklerle ilgilidir ve TBMM tarafından çözülebilecek bir konudur. PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetleri konusu ise terörle mücadele ve bunun yanı sıra farklı çözüm modellemeleri üzerinden yapılacak çalışmaları içermektedir.(Adnan Boynukara, Muhalefet Kürt Meselesinde Ne Vaat Ediyor? Perspektif online, 07 Haziran, 2022)
“Türkiye, eğer ekonomik ve politik istikrarsızlığı bir kader olarak yaşamak istemiyorsa, Kürt meselesini siyasi ve demokratik bir yolla çözüme kavuşturmanın yollarını aramalıdır. (Vahap Coşkun 22 Ocak 2022 Serbestiyet)
“Kürtler maruz kaldıklarına inandıkları eşitsizliğin hukuken ve fiili olarak bitirilmesi, eğitimde anadilin kullanılması ve çözüm sürecinin yeniden başlatılmasını talep ediyor. Kürtleri daha Türkiyeli yapan, Türkiye’de kimlik, anadilde eğitim ve kültürel hakları teminat altına alınmış eşit bir vatandaş olarak yaşamak istiyor.” (Kaynak: Kürt Çalışma Merkezi “Kürtlerde Değerler ve Tutumlar 2021” Araştırma Raporu)
Kürtlerin bu isteklerini karşılamak imkansız mı? Bilene bu talepler çok şey anlatıyor.
“Şiddet devam ettiği sürece kimsenin konuşmaması gerektiğine inananlar var. Ben şahsen aynı görüşte değilim. Ben, bunun konuşmak için ilave bir sebep olduğunu düşünüyorum ve tarafları bir araya getirmenin çok acil olduğunu belirtiyorum.
(Kofi Annan, Eski BM Genel Sekreteri)