Gündelik siyasetin gölgesi o kadar ağır ki, insan gündemi takip etmekte zorlanıyor. Türkiye’yi çoraklaştıran siyaset dili aynı zamanda büyük problemlere karşı çözüm üretmenin, önünü kapatıyor. Bu tür siyaset tarzı yüzünden siyaset giderek değersizleşiyor, problemler böylelikle kronikleşiyor. Hiçbir temel sorun çözülemiyor, bilakis eklemeler oluyor. Bugün artık siyasi rekabet ölçüsüz, sorumsuz ve öfkeli bir dil üzerinden gelişiyor.
Türkiye’de siyasetin aktığı farklı mecralar var. Bu ana mecralardan birisi Din-Siyaset ilişkisidir. AK Parti, dini değerleri siyasetin ve iktidar mücadelesinin aracı kılmadan yola çıktı. İktidarının ilk döneminde hassas olduğu konulardan birisiydi bu. Bu dönemde hiç kimsenin fikri, etnik kökeni, inancı ve kimliği nedeniyle ayrımcılığa tabi tutmadı. Tüm inanç ve etnik grupları kucaklamaya özen gösterdi. AK Parti ortak akılla kurulmuş, demokratik değerleri esas alarak yola çıkmış ve bu konuda önemli mesafe ve atılımlar gerçekleştirmiş bir partidir. Nitekim bu siyaset anlayışı toplumun büyük bir kesimden kabul gördü ve AK Parti iktidarlarına ciddi başarı hikayeleri armağan etti. Demokrasinin ve özgürlüklerin kalitesini yükseltmek ve yasakları ortadan kaldırmak iddiasıyla yola çıktığı halde, bugün iktidar gücünü; konuşanları, eleştirenleri susturma yolunda kullanır hale geldiği için geniş toplum kitlelerini kendisinden uzaklaştırıyor. Böylece parti kuruluş değerlerinden koparak bambaşka bir istikamette yoluna devam ediyor.
İktidar partisi fakir-fukaranın yaşadığı derin yoksulluğa karşı duyarlılığını kaybetmiş görünüyor bu yüzden toplumun derdine çare üretmekle değil, daha çok kendi iktidarını tahkim etmekle uğraşıyor. AK Partinin kaybettiği en önemli değer “güven skalasıdır.” Çoğulcu ve katılımcı demokrasi perspektifinden “gedikli ve fırçalı” demokrasiye evrilmenin hazin öyküsünü yaşıyor.
Siyasetin dili, centilmenlik sınırları içinde polemikçi, gergin, hatta kavgacı da olabilir. Siyasetçi, görevi icabı toplumun dikkatini çekecek cümlelerle kendini ifade edebilir. Esasen, fark yaratmak çoğu kez bu sayede mümkündür. Ancak, gerilimin yanı sıra zeka ve espri kabiliyeti de siyaset diline eşlik etmelidir. Artık seçmenin tercihi mutad olmadığından rutin politikalarla sonuç alma imkanı yok gibi görünmektedir.
AK Parti reformcu kimliği ile büyümüştür. Ne yazık ki AK Parti son yıllarda bu reformcu kimliğini rafa kaldırmış ve güvenlikçi politikalara matuf olmuş durumdadır. Demokrasi, hukuk ve insan haklarının olduğu yerde kahramanlara ihtiyaç yoktur, olmadığı yerde kahramanlar çıkar veya çıkarılır. AK Parti kendi mefkuresinden zerk ederek alışılagelen klasik-klişe mutad politikalar ekseninde ülkeyi yönetmeyi yeğlemektedir. Özgürlükçü kimliğinden sıyrılarak bir sistem partisi haline gelmiştir. Kucaklayıcı dil ve politikalar yerine ayrıştırıcı dil ve politikalara yelken açmış, bir furya halinde kapalı devre yayın sitemin parçası haline gelmiş durumdadır. Parti hazan mevsimini yaşayarak palyatif/sığ bir politika peşinden koşmaktadır.
AK Parti İnsan hakları, demokrasi, ifade özgürlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı, herkes için hukuk, demokratik toplum, adil paylaşım, ekonomik refah gibi toplumun yaşamı için hayati önem atfeden kavramlara sırtını dönmüş olarak beklemektedir. Oysa AK Parti'nin kuruluş felsefesinde özgürlükçü bir toplum, kalkınmış bir ülke, refah düzeyi yüksek bir halk hedeflenmiştir. Bu beklentiler vasıl olacağı beklentisi ile halk arka arkaya AK Parti’yi iktidara taşımıştır. Gelinen aşamada kullanılan bu argümanlar reel olarak topluma yansımamıştır. Ekonomik sorunlar temelden çözülememiş, ülkeye yabancı sermaye girişi olmamıştır. Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefleri askıya alınmış dış politika güven verici olarak uluslararası ilişkilerde vehim edilmemiştir.
Parti kapatma, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki e-muhtıra, 07 Şubat 2011 MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17- 25 Aralık yargı darbesi, 15 Temmuz 2016'da fiili darbeyi bertaraf ettiği gerçeği görmezden gelemeyiz. O dönemlerde AK Parti ve liderinin arkasında büyük halk desteği vardı. Son aşamada ise AK Parti bu desteğin bir kısmını kaybetmiş durumdadır ve bu kayıp azımsanmayacak orana ulaşmıştır. Bazı görünmez güç odaklarının partiyi kuşattığı izlenimi hakim durumda. Ufuk açıcı, kucaklayıcı politikalara ihtiyaç vardır. Korku değil, ümit siyaseti kazanacaktır. “Siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı bir sahadır.” diyor Prof. Dr. Ali Fuat Başgil,
Siyasal çabalar toplumsal sorunlara çözüm ürettiği düzeyde değerlidir. Romantizmi yüksek realitesi düşük kavramlarla siyasi mücadele sürdürülemez. AK Parti ardışık uygulama hataları ve iletişim kazalarını biran evvel terk ederse hem ülke, hem de partinin menfaatine olacaktır.
AK Parti fay hatları üzerinde siyaset yapmayı geride bırakarak hukuk, özgürlük ve demokratik standartlara dönmelidir. Eleştirinin değeri uyarıcı olmasıdır.