Ülkemizde siyasal kültür ortamı büyük ölçüde evrensel değerlerden uzak, çatışmacı, seçkin ve farklılıkları dışlayıcı yansımalar içermektedir.
Katılımcı ve siyasal kültür anlayışından çok, itaat ve tabi olma merkezli bir tutum göze çarpmaktadır.
Siyaset toplumun farklı kesimlerinin ve güç odaklarının ortak bir zeminde uzlaştırılması sanatının yanında çoğunluğun tercihleri ve azınlığın taleplerini yönetme becerisidir. Bir ülkede yeni fikirlerin ortaya çıkışı, kişilikli bir toplum oluşturulabilmesi ve insan haklarının esas alınması ancak yönlendirilmiş sahte bir kamuoyuna karşı çıkabilecek cesaret ve kararlılıkta insanların bulunması ile sağlanır.
Özellikle baskı ve korku dönemlerinde tek taraflı yönlendirmelerin etkisinde oluşan kamuoyu, bazen otoriteye gizli bir isyan şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Haksızlığa uğradığı düşünülen siyasal düşünce ve lidere destek verilmektedir. Sivil siyaset ve toplum, devletin ideoloji pazarlamasına olumlu bakmamaktadır.
Siyasette en başarılı kişiler sabırlı, tahammüllü, hoşgörülü ve ileri görüşlü olanlardır. Bilimler içinde de en zor bilim insan idaresidir. Her insanda yönetme arzusu vardır. Siyasetçide ise bu doruktadır. Liderlik karizması siyasette başarılı olmanın mihenk taşıdır.
Halkla ilişkiler, siyasetçinin ve halkın iletişim halinde olduğu hedef kitleler ile ilişkileri düzenleyen, kişilerin siyasete karşı bilgi edinme, ilgi duyma ve siyasetçinin de halkın sempatisini kazanma sistemidir.
Demokratik ülkelerde toplumu dönüştüren iki önemli güçten söz etmek mümkündür. Bunlardan biri hukuk, diğeri ise siyasettir. Evrensel hukuk; hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının temelidir.
Türkiye'de ideolojiler üzerinden siyaset yapma alışkanlığı son bulmuştur. Artık halkın sorun ve çözümlerine odaklanma perspektifinde yapılacak siyaset karşılık bulacaktır.
Siyasette iletişim, algı, propaganda hiç şüphesiz çok önemlidir. Böyle olması sadece bugünün süper iletişim imkanları dünyasının sunduğu bir imkan değildir, neredeyse bütün tarih boyunca böyledir. Siyasetçi ne yaptığı kadar, bunu nasıl anlattığı, topluma ne söylediğine de odaklıdır. İletişim gücü yabana atılmayacak kadar kıymetlidir.
İLETİŞİMİN DUYGUSAL BOYUTU
Şehrin kalabalık caddelerinden birinde bir bahar günü kör bir adam dileniyormuş. Önüne koyduğu mukavva üzerinde “DOĞUŞTAN KÖR” yazıyormuş.
Herkes dilencinin önünden geçip giderken bir reklamcı tabelayı okumuş, tabelanın üzerine bir şeyler yazıp aldığı yere koymuş.
Ne olduysa ondan sonra olmuş… Gelip geçen ve bu tabeladaki yazıyı okuyan herkes dilencinin önündeki şapkaya para atmaya başlamış.
Onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede parayla dolmasına şu cümle yetmiş:
“GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ...AMA BEN BAHARI GÖREMİYORUM.” (a.g.e)
Bu örnekten şunu anlıyoruz: İletişimde sadece akla hitap edilirse, muhataplar mesajı alsalar da genellikle harekete geçmezler. Muhatabı hareket geçirmek amaçlanıyorsa, akıl yanında duygulara da hitap edildiği oranda başarılı olunacaktır. Hatta bazen akla uygun olmasa da doğrudan duygularla insanların harekete geçirildiğine şahit oluyoruz.(Raşit Yıldırım,, Karar Gazetesi, 30.05.2022)
İnsan, akıldan çok duyguların ve hislerin tesirinde kalır. Bu zafiyet, birçok insana akla hayale gelmeyen fikirlerin kabul ettirilmesine yol açar. İletişimin propagandaya dönüştüren ve büyük kitleleri tesir altına aldıkları ve peşlerinden sürükledikleri bilinmektedir.